Geçtiğimiz hafta seçim sonucunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan %49,25, rakibi Kemal Kılıçdaroğlu ise %45,06 oy oranına sahip olmuştu. 

Şahsen, Kılıçdaroğlu’nun aday olduğu süreçle ilgili söylemek istediğim pek çok şey var fakat bunları ilkesel olarak 28 Mayıs’tan sonra söylemeyi daha uygun buluyorum.
Daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kaldırılmasını istediği fakat MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ise “demokratik meşruiyetin temeli” olarak nitelendirdiği ilk turda %50’den bir oy fazlasının gerekmesi şartı sonucu seçim ikinci tura kaldı. Bahçeli, bu çıkışıyla partisinin belirleyiciliğini koruyordu. 
Seçmenin dikkatinden kaçmayan birçok nokta aslında. Beklenen ölçüde olmasa da AKP’ye bir tepki gösterildi. Cumhur İttifakı parlamento çoğunluğunu elde etse de AKP %35,31 oranında oy aldı. Yani seçmenin %64,69’u AKP’ye oy vermedi. Bu, Kasım 2015’ten sonraki her genel seçimde oyu %7 azalan iktidar partisinin, %34,3 oy aldığı 2002’den sonraki ikinci en düşük oy oranıydı.
AKP’nin düşüşünün karşısında Türk milliyetçiliği yükselme gösterdi. Muhalefet lehine olacağı öngörülen "dip dalga", milliyetçi bir dalga olarak belirdi. Türk milliyetçileri, seçimin ve Türkiye’nin kaderini belirleme gücünü ellerine aldı. Milliyetçi partilere oy veren seçmenlerin çoğunluğu ilk turda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, bir kısmı da Kılıçdaroğlu ve Sinan Oğan’ı tercih etti.
Muhalif kamuoyu, seçimden önceki tüm uyarılara karşın milliyetçilerin birinci önceliğinin Erdoğan’ı yenmek olmamasını sonuçların açıklanmasının ardından şaşkınlıkla ve kızgınlıkla karşıladı. Oysa HDP’nin belirleyici parti olması ihtimalini engellemek, savunma sanayisi yatırımlarına sahip çıkmak, Türkiye’nin Suriye ve Libya’daki askeri varlığını sürdürmek, terörle mücadelede taviz vermemek gibi konular milliyetçilerin kararını etkiledi. Kimi milliyetçi endişeler, Erdoğan'ı tercih edilebilir hâle getirdi. 
MHP, birçok krizin yarattığı etkiye rağmen çok büyük bir sürpriz yaparak %9,96 oranında oy aldı. Ayrı liste kararıyla Cumhur İttifakı’na vekil kaybettireceği düşünülen MHP, AKP'ye tepki göstermek isteyen seçmenlere kendi listesiyle bir alternatif yarattı ve bu stratejisinde başarılı oldu. Büyük Birlik Partisi de oyların %1,1’ini aldı.
Aday belirleme sürecinde tabanının Kılıçdaroğlu’nu istemediğini açıkça ifade eden İYİ Parti, %9,69 ile 2018’deki oy oranını neredeyse tamamen korudu. Şehirli, seküler, genç milliyetçilerin Erdoğan’ı değiştirme iradesini temsil eden ve merkez sağdaki boşluğu doldurma iddiası da taşıyan parti, özellikle genç seçmeninin değişim isteyen tutumu ve baskısı nedeniyle dönmüştü. 
Sığınmacı karşıtlığını, HÜDA-PAR'ın AKP listesinden seçime girmesini ve HDP’nin Kılıçdaroğlu’na desteğini merkeze alan ATA İttifakı da %2,48 oranında destek buldu. Üstelik bu insanlar, ittifakın %7’lik barajı geçemeyeceğini bilseler de iki tarafa da tepkilerini göstermek üzere oy verdi. İttifakın Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan, %5,28 ile ittifakın oyunun iki katından da fazla bir desteğe ulaştı.
Milliyetçi olduğunu ifade eden partilerin toplam oyunun %23’ü aşması, üstelik AKP’nin ve CHP’nin içinde de milliyetçi hassasiyete sahip seçmenlerin varlığının olması, yani toplam potansiyelin daha da yüksek olması Türkiye’nin yakın geleceğinde milliyetçi bir birleşmeyi-toparlanmayı gündeme getirebilir.
Seçimden önce Kılıçdaroğlu’nu desteklemek istemediği için İYİ Parti’den istifa eden Yavuz Ağıralioğlu, “Bu seçim başka seçimler doğuracak, milliyetçilerin birbirini boğazladığı son seçim olacak.” diyerek milliyetçi toparlanma hedefini beyan etmişti.
AKP’nin Ankara 1’inci bölge 1’inci sıra adayı, Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş de seçimin hemen ardından yayımladığı yazıda “niş yapılara verilen tavizler” diyerek partisinin HÜDA-PAR ile birlikte seçime katılmasına tepki göstermişti. "Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’ın aldığı oylar veriliş gerekçeleri ve verenler açısından dikkat çekicidir. Keza; Milliyetçi Hareket Partisi ve İyi Parti’ye giden oylar da yapılan bütün hatalara ve dikkat eksikliklerine rağmen buralarda toplanmıştır. Netice olarak bu seçimin tek ve gerçek galibi Türk Milliyetçiliğidir. Bu resmetmeye çalıştığımız yapılar derlenip toparlanabilirlerse ki, bu örneğin bir 'Lig' çatısı altında olabilir, bundan sonraki seçimlerde birinci parti ve seçimin galibi Türk Milliyetçiliğine değer veren, önemseyen ve onun temiz kadrolarına imkân sağlayan yapı olacaktır. Velhasıl bir sonraki seçimin galibi Türk Milliyetçiliğidir." diyerek bir milliyetçi birleşmenin işaretini verdi. Bu tweeti Sinan Oğan da retweet etmişti.
AKP’nin anayasa değiştirecek çoğunluğa ulaşamaması, özellikle anayasal değişiklikler gündeme geldikçe yeni yapılanmaların ve ittifakların gündeme gelebileceğini düşündürüyor. Mart 2024’te yapılacak yerel seçim de yeni ittifaklar doğurma potansiyeli taşıyor.
Devlet yönetiminde alarm veren Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden yeniden parlamenter sisteme geçilmeyecekse bile devletin kurumsal hafızasını canlı tutacak, devleti çevikleştirecek, güç paylaşımını artıracak ve sistemi demokratikleştirecek anayasal adımlar atılması gerekiyor. AKP’ye yakın kaynaklar, kaldırılan müsteşarlık sisteminin geri getirileceğini konuşuyor örneğin.
Öte yandan, MHP’deki liderlik kavgasının milliyetçi liderleri dağıttığı biliniyor. Devlet Bahçeli, liderliğe oynayan Tuğrul Türkeş, Sinan Oğan, Ümit Özdağ ve Meral Akşener’i partiden uzaklaştırmıştı. Özdağ, Akşener liderliğindeki İYİ Parti’den de oldukça kavgalı bir şekilde ayrılmıştı. Bahçeli’nin varlığı ve Erdoğan’a koşulsuz şartsız desteğinin yanı sıra liderlerin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları milliyetçilerin birleşme iradesinin önüne taş koyacağa benziyor.
Bu noktada MHP teşkilatlarının ve tabanının Cumhur İttifakı’nın süreci konusundaki tutumunun yanı sıra, İYİ Parti’nin seküler, milliyetçi ve demokrat bir merkez sağ partisi olma yolunda devam etme konusunda ne kadar iradeli olacağı da oldukça önem kazanıyor.
Yurtdışında kurulan sandıklarda Kılıçdaroğlu’nun önde olduğu ABD ve Kanada gibi yerlerde oy verme süresinin iki gün, Erdoğan’ın önde olduğu yerlerde ise daha uzun olması için girişimde bulunulmasının iktidar tarafının hala çok da rahat olmadığını gösteriyor.
Kılıçdaroğlu, iki hafta içinde ilk turda kendisine oy veren seçmenin bozulan moralini toparlayarak ikinci turda da sandığa gitmelerini sağlamalı. Bu kesin. Ama yapması gereken daha zor şey, bunu yaparken bir miktar Türk milliyetçisinin ve bir miktar ilk turda sandığa gitmeyen seçmenin desteğini kazanarak oylarını artırmak. Kılıçdaroğlu ayrıca bazı Erdoğan seçmenini de en azından sandığa gitmemeye ikna etmeli. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden toplumda karşılık bulan “milli beka ve güvenlik” kozlarını alabilmeli. Bu zor olabilir fakat imkânsız değil.
İktidarın milliyetçilere karşı yumuşak karnı HÜDA-PAR ve sığınmacılar. Haftalar önce iki yıl içerisinde sığınmacıları ülkelerine göndermeyi vadeden Kılıçdaroğlu, 28 Mayıs’a dek kampanyasının merkezine bu konuyu yerleştirir, bu konuda yetkili tek kişinin de Sinan Oğan olacağını açıklarsa, HÜDA-PAR’ın laik ve üniter anayasal düzene nasıl tehdit oluşturduğunu işlemeye devam ederse ve anayasanın değiştirilemez maddelerini savunursa milliyetçilerin Erdoğan’ın yanında konsolide olmasını engelleyebilir. Özellikle sığınmacıların giderek kalıcı hale gelerek demografik yapıyı değiştirmesi, ekonomik krize etkisi gibi konuların, Cumhur İttifakı seçmenlerinde de endişe ve tepki yarattığı biliniyor. Kılıçdaroğlu'nun seçimin ikinci turunu "Sığınmacılar gitsin mi kalsın mı?" referandumuna dönüştürebilmesi gerekiyor. 
Bu yönteme Millet İttifakı içinde özellikle DEVA Partisi ve Gelecek Partisi’nin itiraz etmesi beklenebilir. Seçimden sonra ittifaka katkıları tartışılan ve Kılıçdaroğlu’nun stratejisi sonucunda verdikleri katkıya oranla çok fazla parlamento sandalyesi kazandığı görülen bu partilerin itirazı halinde ya da Oğan’ın bunu dayatması sonucunda Kılıçdaroğlu çok daha radikal adımlar atabilir, kuracağı hükümetteki Cumhurbaşkanı Yardımcılığı yapısını dahi değiştirebilir. Kurulacak hükümet, merkez sağ-merkez sol-muhafazakâr koalisyonundansa merkez sol-merkez sağ-milliyetçi koalisyonu niteliği taşıyabilir.
Bu durum bazı Yeşil Sol Parti seçmenini boykota yönlendirse de Oğan’dan, ortaya çıkan milliyetçi dinamik neticesinde seçime katılmayan vatandaşlardan ve Cumhur İttifakı seçmenlerinden gelecek oylar, Kılıçdaroğlu’nu ikinci turda %50’nin üstüne taşıyabilir. Belki zor fakat imkânsız değil.