Geçtiğimiz haftalarda MHP lideri Devlet Bahçeli,  ülkü ocaklarına bulunduğu bir ziyaret sırasında Yunanistan’a ait birçok adanın kurduğu "denizlerdeki Misak-ı Millî'miz" ifadesiyle Türkiye toprağı olarak belirtilen bir tabloyla görüntü verdi. Yunanistan ile Türkiye arasındaki gerilimin hızlandığı bir dönemde verilen bu poz, Yunanistan kamuoyunda tepkiyle karşılandı. AKP'den ise konuya ilişkin herhangi bir açıklama gelmedi.
Yunanistan merkezli ve diplomatik kaynaklardan alınan bir haberde, "Maalesef bu görüntü, bizim Türkiye'yle her gün yaşadığımız ve gerilimi tırmandıran aşırı uçtaki açıklamaların bir kısmı. Bir an önce ülkemizin toprak bütünlüğünü şüphede bırakan bu kabul edilemez olayın düzeltilmesini bekliyoruz." şeklinde açıklama yapılmıştı.
Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis de "Bu haritaya iyi bakın. Girit, Rodos, Midilli, Sakız, Samos hepsi Türkiye tarafından alınmaktadır. Bu, aşırılıkçıların ateşli rüyası mı yoksa Türkiye'nin resmi politikası mı? Başka bir provokasyon mu yoksa gerçek hedef mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan, küçük koalisyon ortağının son maskaralıklarına ilişkin tutumunu netleştirmeli." mesajını paylaştı.
Yunanistan ile Türkiye arasındaki gerilimin tırmanmasının tek taraflı bir sebebi yok. Miçotakis’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’la karşılıklı güven ilişkisini yok edeceğini bilerek ABD Kongresi’ne Türkiye’yi şikâyet etmesini, Savunma Bakanı Nikos Dendias’ın sürekli Türkiye’yi suçlayan açıklamalarda bulunmasını ya da Yunanistan amiralinin “Boğazları bombalama” şeklindeki tehditleri tüm kamuoyu hatırlaması gerekiyor.
Türkiye’nin gerçek anlamda burnunun dibindeki adaların Yunanistan’a ait olmasına üzülmek Yunanistan’ın bu adaları uluslararası anlaşmalara aykırı şekilde silahlandırmasına karşı çıkmak ayrıca Ege’nin sınırlarında ulusal çıkarları savunmak doğru ve beklenen siyasi tutumlardır. Fakat büyük bir diplomatik kriz çıkmasına sebep olabilecek tavır olarak görülen durum bir başka ülkenin toprağı üzerinde hak iddia edilmesi.
AKP genel olarak dış politikayı söylem düzeyinde bırakmaya çalışıp iç politika için araçsal bir yol izliyor. Aslında bir bakıma İdealizmi bir kenara bırakmaya çalışıp temkinli ve realist adımlar atmaya çalışmak demek daha doğru bir tabir olacak.  Örneğin Ukrayna’da taraf olmaktansa denge politikası izliyor, NATO’nun genişlemesine engel çıkarmıyor, Körfez ülkeleriyle, İsrail’le, Mısır’la ve Ermenistan’la karşılıklı ilişkiler kurulabilecek adımlar atıyor ve dahası uluslararası aktörlerin tepkisinin ardından Suriye’de yapılması planlanan askerî operasyona başlamıyor. 
Peki bu duruma ne sebep oluyor diye sorarsanız; 
Buna hem uluslararası siyasetteki güncel büyük değişimler hem de Türkiye’de bütün dünyada hissedilenin kat be kat fazlasıyla hissedilen ekonomik kriz sebep oluyor.
Bahçeli ise "Suriye’ye ezici harekâtın zorunlu hâle geldiğini, terörün belinin kırılacağını, fitnenin başının yerinde koparılacağını” belirityor. Yani harekâtı teklif ediyor fakat harekata başlamayan ya da başlamak için doğru zamanı bekleyen AKP'yi bu konuda fazla da sıkıştırmıyor.
Son zamanlarda bazı belediye meclislerinde AKP ve MHP’li üyelerin tartışması ayrıca Bahçeli’nin daha önce "enflasyonun açıklananın çok üzerinde olduğunu, zamların milletin belini büktüğünü" söyledikten sonra MHP’den ihraç edilen milletvekili Baki Ersoy’u yeniden partiye davet etmesi, ekonomik kriz nedeniyle anketlerde Millet İttifakı’nın gerisine düşen ve oy kaybı süren Cumhur İttifakı’nda bazı çatlaklar olduğu söylentilerinin artmasını da beraberinde getiriyor.  
Fakat ben AKP ve MHP’nin özellikle de seçimden önce farklı düşüncelere girmeyeceğini ve farklı yollara sapmayacağını düşünüyorum.  Oy kaybını telafi etmek ve seçim kazanmak isteyecek olan AKP'nin,  MHP’nin çizgisine yaklaşacağını düşünüyorum. 
Öte yandan Süleyman Demirel'in ünlü bir lafını da es geçmemek lazım. "Siyasette 24 saat çok uzun bir süre".