24-25 Haziran 2025 tarihlerinde, Trabzon Kent Konseyi ve değerli paydaş kurumların iş birliğiyle Trabzon Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde gerçekleştirilen "Ulusal İklim Değişikliği ve Su Sempozyumu", ikisi açılış konuşması ve altısı panel olmak üzere toplam 8 oturumda gerçekleştirilmiştir. Açılış konuşmalarında 4 çağrılı konuşmacı, panellerde 17 panelist yer almıştır. Sempozyum tüm vatandaşların katılımına açık olup, iki gün boyunca dinleyiciler katılımcı listelerine gönüllü olarak kaydedilmiştir. Sempozyum, tekil kayıtlara göre ilk gün 509, ikinci gün 296 dinleyicinin katılımıyla başarılı ve yaygın etkisi yüksek bir şekilde tamamlanmıştır. Sempozyumda, iklim değişikliğinin başta su kaynakları üzerine etkileri olmak üzere, turizmden, sağlığa, ekosistemlerin işleyişinden Antarktika’ya etkisine, afet yönetiminden, şehirlerin dirençliliğine kadar pek çok konu disiplinler arası bir bakış açısıyla ele alınmış ve bu küresel tehdide karşı geliştirilmesi gereken uyum ve azaltımpolitikaları bütüncül bir yaklaşımla masaya yatırılmıştır.

Sempozyumda yapılan değerli sunumlar ve tartışmalar neticesinde, aşağıdaki tespit, değerlendirme ve çağrıların kamuoyu ile paylaşılmasına karar verilmiştir:

1. Temel Tespit: İklim Krizi ve Çok Boyutlu Etkileri

Sempozyumumuzda, iklim değişikliğinin artık uzak bir geleceğin senaryosu değil, günümüzün acı bir gerçeği olduğuna dikkat çekilmiştir. Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, iklim değişikliğinde en önemli etken olan küresel ısınmayı, vücuduna yabancı mikroorganizma girmiş bir canlının ateşinin yükselmesi ile benzer bir durum olduğunu ifade ederek "ateşi yükselen dünyanın mikrobu da biziz" şeklindeki çarpıcı açıklamasıyla, insan faktörünün iklim değişikliği üzerindeki etkisine vurgu yapmıştır. Krizin endişe verici hızı, dünyanın doğal döngüsünde 150 bin yılda gerçekleşen 1 derecelik ısınmanın, insan etkisiyle 150 yıla inmesiyle somut bir şekilde gösterilmiştir.

•​Küresel ve Ulusal Boyut: Prof. Dr. Esengül Köse, fosil yakıt kullanımı, tarımsal ve endüstriyel faaliyetler sonucu atmosferdeki sera gazı (CO2, CH4, N2O vb.) birikimlerininrekor seviyelere ulaştığını belirtmiştir. 2019 yılı itibariyle insan kaynaklı net sera gazı emisyonları 1990 yılına göre %54daha yüksektir ve IPCC, küresel ısınmanın 2040'tan önce 1,5°C eşiğini aşma olasılığının çok yüksek olduğunu bildirmektedir. İklim Değişikliği Başkanlığı’ndan Çevre Mühendisi Ali Cem Deniz sunumunda, Türkiye'nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası'nın iklim değişikliğinin sıcak noktalarından (hotspot) biri olduğunu ve sıcaklık artışlarının küresel ortalamanın üzerinde seyrettiğini ifade etmiştir. İklim projeksiyonlarına göre, yaz aylarında sıcaklıkların 4-7°C aralığında artabileceği, Karadeniz Bölgesi hariç genel bir yağış azalması ve kuraklık tehlikesi ile karşı karşıya olduğumuz düşünülmektedir.

KTÜ Diş Hekimliği Fakültesi'ne 6 Yıllık Tam Akreditasyon
KTÜ Diş Hekimliği Fakültesi'ne 6 Yıllık Tam Akreditasyon
İçeriği Görüntüle

•​İnsan ve Toplum Sağlığı Üzerindeki Etkileri: Prof. Dr. Murat Topbaş, iklim krizini 21. yüzyılın en büyük küresel sağlık tehdidi ve bir halk sağlığı krizi olarak nitelendirdiği konuşmasında, aşırı sıcaklar, seller gibi doğrudan etkilerin yanı sıra; su ve gıda kaynaklı hastalıkların, vektörlerle bulaşan (sıtma, KKKA vb.) hastalıkların, solunum yolu rahatsızlıklarının ve "ekolojik yas" gibi psikiyatrik sorunların artması gibi dolaylı etkilerin toplum sağlığını derinden tehdit edeceğini; çevresel koşullardaki bozulmanın virüs mutasyonlarını hızlandırarak yeni pandemilere zemin hazırlayabileceği ve antibiyotik direncinin artabileceği gibi ciddi riskler bulundurduğunu belirtmiştir. Özellikle çocuklar, yaşlılar, yoksullar ve kronik hastalığı olanlar gibi kırılgan grupların bu tehditlere karşı daha savunmasız olacağını da sözlerine eklemiştir.

•​Toplumsal Kırılganlık ve İklim Göçü: Dr. Öğr. Üyesi Seda Özlü, iklim değişikliğinin "çoğaltan etki" yaratarak mevcut sosyal ve ekonomik sorunları derinleştirdiğini ve göç olgusunun en tehditkâr sonuçlarından biri olduğunu belirtmiştir. Dünya Bankası'na göre bu rakamın 2050 yılına kadar 216 milyonu aşabileceği, afet kaynaklı yerinden edilmelerin son on yılda dramatik bir artış gösterdiği ve Türkiye’nin de bu olgudan etkilenmekte olduğu ve yaşanan afetler nedeniyle binlerce insanın yerinden edildiğini vurgulamıştır. Aynı konuya değinen Prof. Dr. Kadıoğlu, Ege ve Akdeniz'de beklenen %50'lik yağış azalmasının, bu bölgelerden Karadeniz gibi su zengini bölgelere doğru kitlesel iç göçleri tetikleme potansiyeli taşıdığını belirtmiştir.

•​Kırılgan Ekosistemler ve Gıda Güvenliği: Prof. Dr. Ersan Başar gezegenin iklim dengeleri için kritik bölgeleri olan kutupların, iklim değişikliğinin en hızlı ve en belirgin şekilde hissedildiği yerler olduğunu belirtmiştir. Prof. Dr. Raif Kandemir iklim değişikliğinden etkilenen Antarktika’da buzulların erimesiyle küresel deniz seviyelerinin yükselme tehdidiyle karşı karşıya kaldığını bu durumun yalnızca canlıların yaşam alanlarını değil, aynı zamanda turizm faaliyetlerini de etkileyeceğini ifade etmiştir. Ancak turizme olan etkisi olumsuz değil, buzulların erimesiyle kanallardaki ve boğazlardaki deniz buzu ve buzdağlarının kaybolmasıyla adaya olan ulaşımı kolaylaştıracağı yönündedir. Antarktika, gezegenin iklim düzenlemesinde önemli bir yere sahiptir ve turizm faaliyetlerinin artması gemi kaynaklı çevre kirliliği, atık üretimi, CO2 salınımı gibi etkiler nedeniyle adanın ekolojik dengesini bozacağını üzülerek belirtmiştir. Bu küresel tehdidin yerel yansıması olarak Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Karadeniz'de beklenen su seviyesi artışının Trabzon'un doldurularak kazanılan sahil şeridindeki yol, park ve bahçelerin sürdürülebilirliğini sorgulatacağını ve kıyılarda 100 metreyi bulabilecek erozyon riski taşıdığını belirtmiştir. İklim değişikliğinin orman ekosistemleri üzerindeki etkilerine değinen Prof. Dr. Ertuğrul Bilgili, orman yangınlarının büyük çoğunluğunun insan kaynaklı olsa da iklim değişikliğinin uzun süreli kuraklıklar ve artan sıcaklıklar yoluyla yangınların sıklığını, şiddetini ve yayılımını doğrudan etkileyen temel bir faktör olacağını belirtmiştir. Prof. Dr. İsmail Demir, sıcaklık artışlarının böceklerin fizyolojisini hızlandırarak, üreme ve döl sayılarını artıracağı ve doğal düşman-avcı dengesini bozarak tarımsal üretimi tehdit edeceğini vurgulamıştır. Özellikle bölgemizi de tehdit eden "Kahverengi Kokarca" gibi istilacı türlerin yayılımı, gıda güvenliği için ciddi bir risk oluşturmayadevam edecektir. Prof. Dr. Bülent Şahin ise iklim değişikliğinin, okyanuslarda asitlenmeden yüksek dağ göllerindeki biyolojik çeşitlilik kaybına kadar tüm sucul ekosistemleri olumsuz etkilediğini ifade etmiştir.

2. Suyun Değişen Niteliği ve Yönetim Krizi

Su, medeniyetin temeli ve yaşamın temel kaynağıdır. Sempozyumumuzda bir diğer önemli başlık olan suyun hem miktar hem de kalite olarak ciddi bir tehdit altında olduğu gerçeği tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmiştir.

•​Su Kalitesindeki Bozulma: Prof. Dr. Ülgen Aytan, su kalitesinin sadece iklim değişikliği ile değil, aynı zamanda kirlilikle de bozulduğunu vurgulamıştır. Kimyasal, nutrient, biyolojik, termal, ses ve ışık kirliliği gibi çok sayıda faktör su kaynaklarımızı tehdit etmektedir.

•​Su Stresi ve Verimlilik İhtiyacı: Doç. Dr. Nazihan Ursavaş, Türkiye’nin kişi başına düşen 1323 m³ su miktarı ile "su stresi" yaşayan bir ülke olduğunu belirtmiştir. Karadeniz Bölgesi diğer bölgelere nazaran su zengini bir bölge olsa da küresel iklim değişikliğinden etkilenecek bölgeler arasında yer almaktadır. Bu durum su miktarında ciddi bir azalmaya neden olmasa da farklı bölgelere su transferlerinin yapılması, tarımsal faaliyetlerin bilinçsizce yapılması, ekstrem hava olaylarının daha sık yaşanması fazla suyun iyi yönetilmezse taşkın ve sellere neden olması gibi sorunları gündeme taşıyacaktır. Bu noktada, "Aynı miktarda su ile daha fazla ürünün ya da hizmetin üretilmesi" anlamına gelen su verimliliği, mevcut kaynakların doğru ve etkili kullanımı noktasında anahtar bir kavramdır. Bu hedefe ulaşmada belirlenen dört eksenden biri bireysel su verimliliğidir.

•​Suyun Geri Kazanımı: TİSKİ Genel Müdürü İbrahim Kul, artan nüfus ve kentsel baskı altında atık suyun bir kaynak olarak görülmesi gerektiğini vurgulamıştır. Arıtılmış atık suların ve gri suyun geri dönüştürülmesi, temiz su kaynakları üzerindeki baskıyı azaltacak kritik bir stratejidir.

3. Uyum, Azaltım ve Afet Yönetimi Stratejileri

•​Ulusal ve Uluslararası Hukuki Çerçeve: Av. Aslıhan Bezirganoğlu Temren, Türkiye'nin taraf olduğu Paris Anlaşması, Kyoto Protokolü gibi uluslararası sözleşmelerin iklim değişikliği ile mücadelede yasal bir zemin oluşturduğunu belirtmiştir. Bu hukuki çerçevenin ulusal mevzuata tam entegrasyonu ve etkin bir şekilde uygulanması, atılacak adımların temelini oluşturmaktadır.

•​Bütüncül Planlama ve Afet Yönetimi: Prof. Dr. Dilek Beyazlı, iklim dirençli bir kent modeli yaratmak için mavi ve yeşil altyapıların, yeşil koridorların ve doğa ile dengeli sürdürülebilir kentleşmenin önemini vurgulamıştır. Doç. Dr. Dönüş Gençer, 2024 yılında Türkiye'de yaşanan 1033 meteorolojik karakterli afetin altını çizerek, iklim krizine karşı mücadelenin risk yönetimi odaklı olması gerektiğini belirtmiştir. "Risk = Tehlike x Maruziyet x Savunmasızlık" formülü, müdahalenin tüm bileşenlerini kapsaması gerektiğini gösteren bir yol haritası olduğunu ifade ederek, yapısal önlemlerle birlikte yapısal olmayan önlemlerin bir arada uygulanmasının zorunluluğundan bahsetmiştir.

•​Enerji ve Teknoloji: Doç. Dr. Ali Kürşat Erümit, yapay zekanın sunduğu fırsatların "Yeşil Yapay Zekâ" prensipleriyle hayata geçirilmesinin önemini vurgulamıştır. Doç. Dr. Ufuk Töman, Türkiye'nin enerji politikasında son 20 yılda yenilenebilir enerjinin payının artmasının (%43 üretim, %56 kurulu güç) önemli bir başarı olduğunu, ancak enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ve 2053 Net Sıfır hedefine ulaşılması için bu dönüşümün hızlanması gerektiğini belirtmiştir.

•​Sivil Toplum ve Bireysel Sorumluluk: Kadem Çakıroğlu, STK'ların politika oluşturma, farkındalık yaratma, yerel projeleri hayata geçirme ve genç gönüllüleri harekete geçirme konularında taşıdığı kritik role işaret etmiştir. Benzer şekilde Doç. Dr. Nazihan Ursavaş da bireysel farkındalığın önemine vurgu yaparak azalt, yeniden kullan ve dönüştür stratejileri ile alınabilecek önlemleri sıralamış ve bireysel mücadelenin önemine dikkat çekmiştir.

Sonuç ve Çağrı

Ulusal İklim Değişikliği ve Su Sempozyumu, iklim krizinin ertelenemez bir ivedilikle ele alınması gerektiğini ve mücadelenin ancak bilimsel bilgi temelinde, bütüncül politikalar ve toplumsal seferberlik ile başarıya ulaşabileceğini göstermiştir. Bu doğrultuda, tüm paydaşlara şu çağrıyı yapıyoruz:

1.​Politika Yapıcılarına: İklim ve afet politikalarını entegre eden, 2053 Net Sıfır Emisyon hedefine hizmet eden, bilime dayalı, kararlı ve şeffaf, ulusal ve yerel eylem planları acilen hayata geçirilmelidir. Bu planlarda iklim kaynaklı göçün yönetilmesine ve yerinden edilen kişilerin haklarının korunmasına yönelik stratejiler mutlaka yer almalıdır. Su Verimliliği Seferberliği gibi girişimler güçlendirilerek yaygınlaştırılmalıdır.

2.​Yerel Yönetimlere ve Kamu Kurumlarına (TİSKİ, OGM, AFAD vb.): Su kaynaklarının korunması, atık suyun geri kazanımı, iklim dirençli altyapıların oluşturulması, risk haritalarının güncellenmesi ve doğa tabanlı çözümlerin uygulanması önceliklendirilmelidir. Kentler, iklim eylem planları hazırlarken göç ve sosyal kırılganlık analizlerini sürece dahil etmelidir.

3.​Halk Sağlığı Kurumlarına: İklim değişikliğine bağlı sağlık risklerini izlemek, erken uyarı sistemleri kurmak ve sağlık altyapısını iklim krizine dirençli hale getirmek için proaktif stratejiler geliştirilmelidir.

4.​Akademi ve Bilim Dünyasına: İklim değişikliğinin yerel ve bölgesel etkilerine yönelik disiplinler arası çalışmalar artırılmalı, uyum ve azaltım için yenilikçi teknolojiler ve politikalar geliştirilmeli ve sonuçlar karar alıcılarla etkin bir şekilde paylaşılmalıdır.

5.​Sivil Toplum Kuruluşlarına ve Medyaya: Toplumsal farkındalığın artırılmasında, iyi uygulama örneklerinin yaygınlaştırılmasında ve politika süreçlerinin takibinde aktif rol oynamaya devam etmelidirler.

6.​Tüm Vatandaşlarımıza: Suyu, enerjiyi ve tüm kaynakları verimli kullanmak, atığı azaltmak ve doğa dostu tüketim alışkanlıkları edinmek suretiyle iklim değişikliği karşısında her vatandaş, bu ortak mücadelenin bir parçası olmak zorundadır. Çünkü iklim değişikliği ne yazık ki bu soruna neden olandan daha çok olmayanı etkileyen geri döndürülmesi imkânsız bir gerçektir. Unutulmamalıdır ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de belirttiği gibi, "Felâket başa gelmeden evvel, önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır, geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur."

Gezegenimizin ve suyumuzun geleceği, bugünkü kararlarımıza ve eylemlerimize bağlıdır. Bu sempozyumun yarattığı ivmenin, daha dirençli ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etme yolunda somut adımlara dönüşmesini temenni eder; tüm konuşmacılara, katılımcılara, düzenleme kuruluna ve destek veren paydaşlarımıza en içten şükranlarımızı sunarız.

Saygılarımızla,

Ulusal İklim Değişikliği ve Su Sempozyumu Düzenleme Kurulu

Muhabir: Melek Çakır