İBRAHİM SADRİ'YE SORDUK RADYOLAR BİTTİMİ ? 7

Röportaj : Tuğba Civan  www.trabzonhaber24.com İstanbul 

Adam Gibi, Bir Adın Kalmalı, Bugün Pazar ve Ben Seni çok özledim… Akıllara ve yüreklere kazınan onlarca şiirden sadece birkaç tanesi.

20 yıldır sesini ve yorumunu bizlerle buluşturan, şiir denince akla gelen ilk isimlerin başında yer alan, her ne kadar o kendini ‘şair’ olarak görmese de şiir sevenlerin de dediği gibi şair yürekli adam İbrahim Sadri ile ‘İbrahim Sadri’yi konuştuk.

Biz sizi şiir okurken dinledik hep, televizyonda haber sunarken değil. Nereden çıktı haber sunma işi?

Ben aslında televizyoncuyum. Dolayısıyla o geniş alanın içinde modeller yaptık. Ama haberi ayrı tutmak lazım. İşte şov programı veya yarışma sunucuları falan… Bunlar yine birbirine akraba gibi görünüyor. Ama habercilik başka bir şeymiş. Bende başladıktan sonra anladım.

Haber sunmak kendi tercihim değildi. Böyle bir talep geldi. Ben de heyecanlandım. Bu yaştan sora bunca tecrübeden sonra yapabilir miyim diye düşündüm. Benden arzu edilen televizyon şovlarından üslubumu da kenarından köşesinden işin içine karıştırmaktı. Tabi sabah haber kuşakları kahvaltı haberleri dediğimiz genel anlamdaki kuşaklar bunun için uygun zeminler. Açık söylemek gerekirse öyle yola çıktık. Çok yoğun ve ağır bir gündem var. Dolayısıyla biz işin eğlenceli tarafını elimizden geldiğince yapmaya çalışsak da çok arzu ettiğim kadar fazlaca yer veremiyoruz.

Mevcut şartlardan ötürü benim için farklı bir deneyim. Beni geliştirdiğini söyleyebilirim.

Tempo, televizyon ya da radyo programlarında önemlidir. Çabuk olmak değil ama tempolu olmak gerekir yayında. Ben bu haber işinde haber kuşağının içinde onu öğrendim. Bugüne kadar bilmediklerimi öğrendim. Bu sezon Haziran’da bitiriyoruz.

Eleştiriler nasıl oldu? Olumlu ya da olumsuz. Sizi üzen eleştiriler oldu mu?



Olumlu da olumsuz da eleştiriler öneriler geliyor gelmeye de devam edecek. Olumsuz eleştirilerin iki bacağı var. Bir tanesi “Ya Abi senin ne işin var haberde. Sen bize şiir oku. Konuş şov yap. Radyo programı yap” diye özetleyebiliriz. İkincisi de içerik anlamında eleştiriler var. Yani arada ettiğimiz laflara yorumlara ilişkin, katılmayan insanlar. Bu da çok doğal. Keşke böyle yaşabilmeyi başarabilsek. Türkiye çok zengin bir mozaiğe sahip. Aynı yağmurun altında hepimiz ıslanıyoruz. Hayata farklı baksak da yarına ilişkin farklı projeksiyonlarımız da olsa en azından bizi birleştiren Türkiye temeli var. Bunu kaybetmediğimiz sürece hiç önemli değil. Dolayısıyla onları da çok önemsiyorum. Hoşuma da gidiyor. Bazen hakarete varan şeyler de oluyor. O da artık sosyal medya kahramanlarının sayısı çok fazla malum ülkemizde. Öte yandan olumlu şeyler işitiyorum. Bu da beni yüreklendiriyor. Bunu da başarabiliyor olmama ilişkin gelen sözler. İşte bir tadı bir dili olduğuna dair yaptığımız kahvaltı haberleri ile ilgili sözler, bunlar beni mutlu ediyor.

Her program sonunda bir dakika iki dakika şiir katıyoruz.

Aslında insanlar şaşırmadı diye düşünüyorum. Ben sizi ekranda gördüğüm zaman şaşırmadım. Bazı kimseler vardır ne yaparsa yapsın ona yapışır ve yakışır. Sizde de bunu görüyorum.

Şundan da kaynaklanıyor. Ben uzun yıllar özellikle radyoda zaten sabah kuşakları yaptım. O kuşaklarda gazetelerde yer alan haberleri okudum.

Sizi yönlendiren birileri var mı?

Elbette. Eleştirilerini takip ettiğim mesleki olarak benim için çok önemli insanlar var. TV yapımcılarından yönetmen arkadaş ve dostlarım var. Onları mutlaka dinlerim. Sorarım. Eksiğim var mı, uzun mu konuşuyorum, doğru yöne mi bakıyorum… Majör bir kanalda da iş yapmak da bir sürü dengeyi de beraberinde getiriyor. Bir radyo programı kadar özgür olamıyorsun. Çok şeyi hesaba katmak gerekiyor.

Siz de bilirsiniz, radyoculuğun çok büyük faydası var. Biz meğerse radyoda ne çok şey öğrenmişiz.

Radyo mu televizyon mu?

Hiç tartışmasız radyo. Tat alma lezzet alma anlamında ama iş sadece tat alma ile bitmiyor. Bir de eve ekmek götürmeniz gerekiyor. Radyolar sonuçta mütevazı yapılanmalar. En iyi en ünlü radyoda da çalışsanız radyo işte. Sattığı reklamın saniyesinin fiyatı belli. Ulaşabildiği yerler belli. Her şeye rağmen yazın boşluk bulup radyoya döneceğim. O mikrofonun huzuru kendisine özgü büyüsü… Kopulmuyor. Tiyatro gibi. Derler ya sahne tozunu yuttu bir kere, radyo da işte öyle bir şey. Keşke Türkiye’de de radyoların harcadıkları emek kadar geri dönüş olsa.

Radyolar bitti mi sizce?



1993’te özel radyolar başladığında bir iki yıl sonra bu konu konuşulmaya başlandı. İstanbul trafiği gibi bir şey bu. Ben 70’lerde küçük bir çocukken hatırlıyorum. Dolmuşa binerdik. Şoförler babam arasındaki nerelisinden sonra ikinci cümle ne olacak bu İstanbul trafiği olurdu. 1970’de köprü yok daha. Arabalı vapurla karşıdan karşıya geçiyoruz. Hala aradan 45 yıl geçti günde iki bin katılıyor bu şehre. Ve hala ne olacak bu İstanbul trafiği… Bir şekilde gidiyoruz. Radyoculuk da böyle. Türkiye’de Türk insanının radyoları öldürmeyeceğine inanıyorum. Belki şu anda olduğu gibi yöntem değişecek. Dinleme argümanları değişecek. Portallar fark edecek. Belki radyo alıp dinlemeyeceğiz ama bilgisayardan cep telefonlarından gözlük kenarından dokunarak dinliyor olacağız. Ama dinliyor olacağız.

Bu anlamda ölmez ama programcılık anlamında konuşan radyoların  yavaş yavaş miladı oluyor. Eskiye baktığımızda zamanla orada ciddi bir azalma var. Özetle radyoların asla ölmeyeceğini düşünüyorum. İşte şimdi internet üzerinden yeni radyo yapılanmaları var. Turkuaz radyoları olarak 4-5 radyoyu birden internet üzerinden yayına vereceğiz.

Habercilik sizi yordu mu?

Evet. Ben ilk defa bu mesleğimde yoruluyorum. Bazen nereden başladım bu işe diyorum. Radyoda sabah 6’da yayın yapıyordum. Yarım saat kala gelsem de oluyordu. Şimdi 3 saat öncesinden burada olmam gerekiyor.

Sizi ana haberde görebilir miyiz?

Yok ben zaten haberci değilim. Kahvaltı haberleri biraz daha konuşabilen yorum yapabilen hayata ilişkin bir takım lafların edinilebileceği bir zaman dilimi olduğu için kabul ettim. Ana haberde öyle bir şansınız yok. Rahmetli Mehmet Ali Birand ya da Ali Kırca, Reha Muhtar istisna.

Çocuklarınızın ve eşinizin gözünden İbrahim Sadri nasıl biri desek? Kendinizi onlardan dinlediniz mi?



Eşim benden çok da memnun değil. Evde geçirdiğimiz saatlerin azlığından. Gerçi bu sabah haberlerine başladıktan sonra gün içinde evde olup uyuyorum. İşkolik yanımda var benim. Bizim meslek grubundaki insanlar için aile terstir. Buna rağmen ben ailenin çok işe yaradığını düşünüyorum.  Erken evliliğin getirdiği avantaj. Çocuklarım büyük arkadaş gibiyiz.

Sinirli misiniz?

Sinirli demeyelim de çabuk alevlenip çabuk soğuyan daha doğrusu tez canlı birisiyim. Her şeyi hemen olsun isterim.

Şiir dinletileri olacak mı?

Devam ediyor. Sadece azalttım. Yani kahvaltı haberlerinden dolayı şehir dışına çıkamıyorum. Ama ben onu hiç bırakmadım. Başlarken de zaten sağolsun buradaki yönetimdeki arkadaşlar o konuda anlayışlı davranıyorlar. Çünkü o benim nefes aldığım yer. 20 yıla yakındır devam ediyorum. Sayısı azaldı ama sürdürüyoruz.

Size şair denmesini kabul ediyor musunuz?

Ben kendime şair denmesini hiçbir zaman istemedim ama iddialıyım. Ben iyi bir şiir yorumcusuyum. Şiiri iyi okuduğumu iddia ediyorum. Şairlik bir insanın kendisine vereceği bir paye değil.  Şair olabilmek için çizginin dışında yaşamak da lazım. Şiir yazıyorum. Bu beni şair kılar mı bilmiyorum.

Size İstanbul desek?

Rahmetle gazabın hiç durmadan bir arada yağdığı tek şehir… Kadın olsa aşık olurdum derim!