Kimi kesimlerce Yunanistan’ın savaşa yaklaşmasının  Doğu Akdeniz’deki karasular, kıta sahanlıkları ve hidrokarbonlar konusunda çok taraflı anlaşmazlığın varlığı olduğu düşünülebilir. Fakat Türkiye Cumhurbaşkanı için bu yalnızca modern sömürgecilik anlayışına uygun bir örnek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 Eylül de yaptığı konuşmada “Asırlardır Afrika’dan Güney Amerika’ya kadar sömürmedik yer, katletmedik toplum, zulmetmedik insan bırakmayanların devri sona eriyor. Ne yaparlarsa yapsınlar, adalet uyanışını durduramayacaklar”, diyor ve ekliyordu`, “ülkemizin bu konudaki öncülüğü sadece kendi adına değil, tüm mazlumlar adınadır”.


Dış basına bakıldığında özellikle Kuzey ülkelerinin varlığı dikkat çekici. Öyle ki oy kaybı yaşanmaması için bu ülkeler lehine bir hücum söz konusu. Ve tabi ki bu bir strateji. Çünkü Erdoğan söylemleri ile diğer ülke vatandaşlarına da hitap etmek istiyor. Bu durum onun, tüm canı yanan ve kader kurbanı olanların sözcüsü anlamına geliyor.
Kuzey basını Erdoğan’ın bu söylem ve çabalarının altında yatan sebebin kendisini tüm Müslümanların sesi aynı zamanda da dünyadaki tüm yoksul insanların yardımcısı ve  yüzü olarak göstermek istemesi olduğuna inanıyor. Erdoğan’ın çabaları şu ana kadar daha çok Avrupa üzerine oldu ve bu nedenle de Türkiye uzun zamandır kendisini Almanya, Fransa ve Belçika gibi ülkelerde yaşayan etnik Türklerin koruyucusu olarak görmekteydi. Alman Uluslararası ve Güvenlik  İşleri Enstitüsü ve aynı zamanda Alman Bilim ve Siyaset Vakfı'nda görevli olan Sosyolog Sinem Adar' a göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, son zamanlarda çok daha büyük düşünmeye baladı. Türkiye, kendisini Avrupa’daki tüm Müslümanların sözcüsü olarak konumlandırmakta olduğuna vurguda bulunuyor. Bakıldığında, bu tutum Balkanlarda işe yaramıştı. Öyle ki Türkiye Balkanlar da Körfez parasına karşı durmuş Boşnak, Arnavut ve Kosovalıların büyük beğenisini kazanmıştı. 


Türkiye'nin İslamofobiye karşı verdiği savaş Avrupa’daki stratejilerinin çok büyük bir kısmını kapsıyor. Erdoğan yönetimi bu yüzden akademisyenler görevlendirmiş, yardım kuruluşları ve lobiler oluşturmuştur.  Türk konsoloslukları, Müslümanlara herhangi bir şiddete maruz kalmaları halinde kendilerine bildirilmesi gerektiği üzerine çağrılarda bulunmakta. İşte burada bir nokta göze çarpmaktadır. Bu lobiler, Kuzey ülkelerinde bu denli aktif olmalarına rağmen Türkiye’nin Çin de Müslüman Uygur Türkleri katliamına ses çıkarmaması. Neredeyse bir milyon Uygur  Müslümanın  bulunduğu Çin de kamplara hapsedilirken , şiddete, tacize maruz kalirken ve sterilize edilirken Uygur Türkleri için Türkiye neredeydi? 


Müslümanlara karşı ön yargı Avrupa da ciddi problem olarak devam etmekte. Fakat süreç devam ederken kimi eleştirmenlere göre Erdoğan’ın oluşturduğu stratejinin provokasyon niteliğinde olduğu düşüncesi göze çarpıyor. Öyle ki eleştirmenler Erdoğan’ın Kuzey hükümetlerini  kışkırtarak kendi dış politikasını aklamaya çalıştığını belirtiyor. Kimi eleştirmen ise, bunun düşünce özgürlüğüne karşı bir hareket olacağından ve olumsuz yansımalar yaratacağından korkuyor. Strasbourg Üniversitesi Tarih ve Siyaset Bilimci dalındaki akademisyenlerden biri olan Samim Akgönül “İslamofobi kavramının Türkiye tarafından İslam dinine karşı hem akademiden hem de medyadan gelebilecek her türlü eleştirilerin önünü kapatmak adına bir bahane olarak kullanılmaktadır”, diyor. 


Bunların yanı sıra Türkiye Amerika da Müslüman ve siyasi bireylerin de savunuculuğunu yapmaya çalışmakta. Erdoğan ve yönetiminin bu konuda ilk hareketi Washington da bir İslam Merkezi açmak oldu. Yine kızlarından birinin yönetici olduğu bir vakıf, boksör Muhammet Alinin Chicago’daki malikanesini satın alarak burayı ABD de yaşayan  Müslüman öğrenciler için okul ve yurt olması planları yapıyor. Ayrıca Erdoğan bir diğer Amerikalı ve Müslüman siyasetçi ve ırkçılıkla mücadelenin sembol ismi  Malcolm X'in  kızı İlyasa Şahbaz ile bir araya geldi. Malcolm X'in kızı “Babamın mirası her bir bireyin insanlığına işaret ediyor. Allah nezdinde hepimiz kardeşiz ve dolasıyla dinden, renkten, ırktan dem vurmuyor, doğruyu yanlıştan ayırmaktan dem vuruyor, bu nedenle Erdoğan ve ailesinin yanındayım, onların da bizim de temsil ettiğimiz şey bu…” Kısa süre sonra Türkiye, Ankara’da Amerikan Büyükelçiliğine yakın bir caddeye yakın bir caddeye “Malcolm X caddesi” adı veriliyor.
Fakat elbette ki bazı şeyler planlandığı gibi gitmiyor. Erdoğan, boksör Muhammet Alinin 2016 yılındaki cenazesine katılmak için gittiği Amerika’nın Arizona eyaletinde kendisine yöneltilen tepkilerden ötürü konuşma yapamamış ve gezisini yarım bırakmak zorunda kalmıştı. ABD’nin Minneapolis kentinde George Floyd'un ölümü üzerine attığı tweetinde “…Floyd'un işkence sonucu ölümüne yol açan ırkçı ve faşist yaklaşım, hepimizi derinden üzmekle kalmadı aynı zamanda ayakta durduğumuz adaletsiz düzenin en acı tezahürlerinden biri oldu”… ifadesine yer vermişti. Bunun üzerine Siyahi Sosyalist Grubu tarafından “kendi işine bakması” söylenerek tepki gösterilmiş ve gündem olmuştu. Bu tepki ve mesajın altında hükümetin Kürtler hakkında verdiği kararlar ve mahkumiyet kararı olmadan hapse atılan vatandaşlar olması düşünülmekte.


Bu olaylar Erdoğan ve yönetiminin plan ve programlarını yavaşlatmadı. Erdoğan kendisini halen sadece Müslümanların değil tüm küresel Kuzey ve Güneyin sözcüsü olarak görmekte. Öyle ki 2018de tekrar seçilmesinin  “dünyadaki tüm mazlumlar için bir zafer”… olarak adlandırmıştı. Bu yüzden, insani yardım harcamalarını artırmakta, Somali’ye büyük paralar yatırmakta, Hindistan’ın Keşmir kuşatmasına karşı çıkmakta, Suriye’den yaklaşık 4 milyon mülteciye ev sahipliği yapmakta… Bunların Erdoğan’a bazı gruplar tarafından sempati kazandırdığı aşikar.


Afrika ve Asya’nın birçok köşesinde Erdoğan halk desteği görmekte. Geçtiğimiz yıl yayınlanan bir ankete göre Ürdün ve Filistinlilerin yarısından fazlası Erdoğan’ın plan ve politikalarını beğendiğinin bir göstergesi. Pakistan’ın başbakanı İmran Han esprili şekilde Erdoğan’ın Pakistan’da seçimlere girmesi halinde kesin kazanacağını belirtmesi de bunun bir göstergesi.


Türkiye’nin lideri ve yönetimi eski dünya düzeninin çökmekte olduğunun farkına varmış ve bu yüzden yeni bir program ve rol arayışı içine girmiştir. Fakat bu çaba kimine göre aldatmacalarla dolu iken kimine göre çelişkilerle dolu. Kimi medya tarafından dünyanın sözcüsü olarak lanse edilirken kimi medya ve kullanıcıları tarafından da dikkati farklı yöne çekme çabası içinde olduğuna dair söylemlerle eleştirilmekte.