Avrupa’nın virüsle mücadelesindeki başarısızlığının nedeni yalnızca uyguladığı politikalar değil. Özellikle Avrupa’nın tarihi bu mücadele birçok noktaya ket vuruyor. 

Bugüne baktığımızda Avrupa vatandaşlarının yalnızca %15’inin aşılanmış olduğunu görmekteyiz. Amerika’ya baktığımızda ise bu oran %40’lara bile henüz gelemedi.

Covid-19 ile mücadele döneminde Avrupa ülkeleri ekonomik açıdan da gerekli performansı gösteremiyor. Geçen yılın son aylarına doğru Amerika, yıllık yaklaşık %5 oranında ekonomik büyüme göstermişti. Totaliter bir titizlikle virüsü bastırmaya çalışan Çin’de ise bu büyüme yaklaşık %7’lere ulaşmış durumdaydı. Fakat Avrupa bölgelerinde ekonomi sürekli küçülmeye doğru gidiyor. Konuyla ilgili açıklama yapan İspanya Başbakanı Sanchez, Covid-19’u, ikinci dünya savaşından bu yana Avrupa’da ekonomiyi etkileyen en kötü kriz olarak nitelendirmişti.

Avrupa’nın konuyla ilgili en büyük sorunlarından biri demografik unsurlarıdır. Onların popülasyonunun küresel standartlara göre daha eski olması onu hastalığa karşı daha fazla duyarlı hale getirmiş, kalabalık şehirlerin ve sınırlar arası geçiş konusundaki rahatlığın virüsün istediği yöne gidebilmesine sebep olmuştu. Fakat Avrupa’daki sorunun en büyük kaynağı politik süreçler ve AB bürokrasisidir. Çünkü hükümetler, araştırma sonrası aşıların ön satımı ile ilgili fonlarına ait sözleşme müzakerelerini yanlış yönetti. Bu süreçte aşıların uygulanması sonrası oluşabilecek herhangi bir zarara karşılık sorumluluğu kimin üstleneceği hususunda anlamsızca pazarlık tartışmalarına girdiler. Süreci yöneten Avrupa Komisyonu Başkan’ı Ursula von der Leyen, fiyat konusuna fazlasıyla dikkat çekmiş arz güvenliğine ise bir o kadar takılmamıştı. Konuyla ilgili verilecek puanlamalar, aşı ihracatı konusunda oluşturulan tehditler, birbirleri arasındaki çekişmeler itibarı zedelerken, aşıya olan inancı da zayıflatmıştı.

Leyen şayet ulusal bir hükümetin başında olsaydı şu an devam ettiği görevi halen sürdürebilir miydi?

Tabi ki hayır!

Avrupa şu an, aşılama konusunda oluşturmak istediği programın yazın sonuna doğru biteceğini düşünmekte ve insanların içine su serpmeye çalışmaktadır. Bakıldığında, AB tüm bu sürece rağmen halen Amerika’nın ve Çin’in gerisinde. Çünkü bu kriz, birbirini izleyen daha bir sürü krizi de beraberinde getiriyor ve bununla mücadele etmek imkansızlaşıyor. 

Türkiye tüm bu olanlardan kendisine ders çıkarmak zorunda. Bunun için ise, aşılanmayı hızlandırmalı ve her gün daha fazla endişe veren tablolar karşısında sıkı yönetim oluşturmalı.  Uygulanması gereken tedbirleri artırmalı ve bunları yaparken işçi ve iş verene destek vermekten hiçbir şekilde kaçınmamalı.