Konferansa konuşmacı olarak katılan Karadeniz Teknik Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi Veysel Usta, cumhuriyetin ilan edilme sürecini anlattı. Konferansa çok sayıda öğrenci, öğretmen ile STK temsilcileri, yazarlar ve vatandaşlar katıldı.
Veysel Usta, konuşmasına İsrail’in Filistin halkına yaptığı insanlık dışı katliamları kınayarak başladı.
“TÜRK MİLLETİ’NİN BAĞIMSIZLIK VE ÖZGÜRLÜK PROJESİ”
Cumhuriyetinin, Türk Milleti’nin kurtuluş projesi olduğuna vurgu yapan Veysel Usta, şöyle konuştu: “Osmanlı 1. Dünya Savaşı’ndan önce yaklaşık 2 milyon 100 bin kilometre kare bir toprağa hükmetmektedir. Ve yaklaşık 18 milyon nüfusu var. Bu toprak kaybedile kaybedile 1923’te Lozan ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin atıldığı dönemde 700 80 bin kilometre kareye inmiştir. Yaklaşık 300 yıldır toprak kaybeden bir devlet neden son yüzyıldır Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bugüne kadar bir karış toprak kaybetmeden varlığını sürdüre gelmiştir. 19. yy ve 20. yy’ın ilk çeyreğinde Osmanlı’nın bu kadar geniş topraklardan atılmasının dış ve iç nedenleri vardır. Dış nedenler sanayileşmiş küresel ekonomi haline gelmiş Avrupa devletlerinin, sanayileşememiş atölyeden sanayi sektörüne geçememiş, iktisadi açıdan son derece zayıf kalmış bir coğrafyayı kontrol etme, paylaşma mücadelesi olarak söylenebilir. Buna Batı 19. yy’dan itibaren ‘Şark Meselesi’ diyor, yani Doğu Sorunu. Osmanlı bir şark ülkesi ve bu ülkenin geleceğine karar vermek için Batı devletleri planlar yapıyor. Yaklaşık 100 yıl bu mücadeleyle geçiyor. Peki, iç neden olarak neler var? Osmanlı’nın son dönemine baktığımız zaman birlik ve beraberliğin olmadığını, eksik olduğunu görüyoruz. Osmanlı coğrafyasında Fransız İhtilali’nden sonra birlikte yaşama ideali yoktur. Bulgar isyanı, Sırp isyanı, Yunan İsyanı çıkıyor. O isyanların nedeni aslında Osmanlı devletinin egemenlik sahasında yaşayan insan topluluklarının aynı ideal etrafında birleşememeleridir. O nedenle diyorum ki, cumhuriyet projesi Türk Milleti’ni bağımsızlık ve özgürlük projesidir.
“BÜTÜN YURTTAŞLAR YÖNETİMDE SÖZ SAHİBİ OLDU”
Cumhuriyet rejiminde millet iradesinin esas alındığını ifade eden Usta, “Anadolu İmparatorluk bakiyesidir. Geri çekilen topraklardan Türk Milleti Anadolu coğrafyasına sığınmıştır. Türkiye’de o zamanda birçok etnik unsur vardır. İşte bu etnik unsurları bir ideal etrafında birleştiren Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Bu, Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının projesidir. Osmanlıda irade-i seniye, irade-i şahane anlayışı geçerlidir. Bu kavram o ülkede yaşayan vatandaşların iradesiyle vücut bulmuş bir kavram değildir. Gücü elinde bulunduranların iradesidir bu. Cumhuriyette ise irade-i milliye ve son aşamada da hakimiyeti milliye anlayışı esas alınmıştır. Cumhuriyet bütün yurttaşları o ülkenin yönetiminde söz sahibi yapıyor.” dedi.
“CUMHURİYET BİR PARADİGMANIN BİR SONUCU”
İstanbul hükümetlerinin Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra Anadolu’da bütün işgallere sessiz kaldığını ve bunun müdafai hukuk cemiyetleriyle Kuvvayı Milliye’nin temellerini attığını kaydeden Usta, şöyle konuştu: “1918 Mondros Mütarekesi’nden sonra İstanbul’da kurulan hükümetlerin Anadolu’nun birlik ve bütünlüğünün korunmasına dair halkın taleplerine çözümler üretemediğini görüyoruz. Hatta o kadar ki, ordular lağvedildiği için Mustafa Kemal Boğaz’daki donanmayı görünce yaverine ‘Geldikleri gibi giderler’ der. Mondros’tan sonra Anadolu coğrafyası işgallere uğradı. Bu işgallere karşı İstanbul hükümetlerinin açık bir tavrı, tepkisi maalesef yoktur. İzmir’in 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan Ordusu tarafından işgaline İstanbul hükümetleri ses çıkarmamıştır. Ve direniş için mücadele edilmemesi gerektiği belirtilmiştir. Yunanistan’ın Mondros’ta imzası olmadığı halde böyle bir tepki verilememiştir. Çünkü İstanbul hükümetleri gücünü milli iradeden almıyordu. Bu yüzden dolayı Doğu Karadeniz’de ve bütün yurtta direniş örgütleri kurulmuştur. Hatta İstanbul hükümetleri Anadolu halkının taleplerini dikkate almamak için Mebusan Meclisi’ni 1918’de askıya almıştır. Anadolu halkı kendi başının çaresine bakmaya başlıyor. Erzurum’da Müdafa-i Hukuk Cemiyeti kuruluyor. Doğu Anadolu’da Ermeni devletinin kurulmasını engellemeye çalışıyor. Trabzon’da Müdafa-i Hukuk Cemiyeti kuruluyor ve Pontus Devletini engellemeye çalışıyor. Ve Anadolu’nun birçok yerinde bu tür cemiyetler kuruluyor. İşte bu cemiyetler o bölgelerin iradesini temsil ediyor. İrade-i seniyeden, irade-i milliyeye geçişin en önemli halkası Sivas Kongresi’dir. Daha öncesinde Amasya Genelgesi’yle adım atılmıştır. Nitekim kongrede yayınlanan gazetenin adı da İrade-i Milliye’dir. Damat Ferit Paşa Hükümeti düşünce yerine geçen hükümet milletten gücünü alan Temsil Heyeti ile işbirliği yapmak mecburiyetinde kalıyor. Ve Ankara’da Meclis açılınca orada Mustafa Kemal egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir diyor. 1918’den itibaren İstanbul’un işgali başladı. Kurtuluş ise itilaf devletlerinin çekildiği tarih olan 6 Ekim 1923’tedir. Yaklaşık 4 yıl İstanbul işgal edilmiştir. İşgal sona erince adımlar atılmaya başlandı. Ankara başkent ilan edildi. Onun ardından 29 Ekim 1923’te cumhuriyet ilan edildi. Bunlar hep bir stratejinin ürünüdür. Milletten alınan güçle milli mücadele verilmesi, onun sonucunda barış antlaşması imzalanması ve bağımsız Türk Devletinin uluslararası çevrelerce kabul edilmesi, bunun Türk meclisinde 23 Ağustos 1923’te kabul edilmesi, bundan sonra İtilaf devletlerinin bütün Türk topraklarından son neferine kadar çekilip gitmesi ve yeniden milli egemenliğin sağlanması, başkentin ilanı, ardından cumhuriyetin ilanı… Bunlar gizli bir paradigmanın parçaları, birbirinden bağımsız ve birbirinden kopuk değil. Bir düşünce dünyasının tezahürüdür.”
“HAKİMİYET-İ MİLLİYE ANLAYIŞINA GEÇİLDİ”
Cumhuriyetin ilanından sonra farklı etnik unsurların aynı ideal etrafında toplanarak kimlik bilinci oluşturulduğuna vurgu yapan Veysel Usta, “Cumhuriyetin ilanıyla birlikte tam bağımsız Türk devleti içinde farklı kökenlerden, farklı etnik kökenden gelen insanları aynı ideal etrafında ve bir kimlik etrafında birleştirme projesine geçmiştir. Yani hakimiyet-i milliyeye geçilmesiyle birlikte halk yönetime katıldı. Halk yasalar önünde eşittir. En önemli noktada saltanatın kaldırılmasıdır. Saltanat malum sultanı temsil eden bir makamdır. Lozan görüşmelerinin kesintiye uğramasının bir nedeni de adli, iktisadi kapitülasyonlar meselesidir. Bu mesele de ortadan kaldırılarak Türkiye Cumhuriyeti’nin iktisadi bağımsızlığı da sağlandı. Hukuk devrimiyle de çok şey yapıldı. Medeni hukukla herkesin kanunlar önünde eşit vatandaş olması sağlandı. Osmanlı’da hukuk birliği yoktu, herkes inancına göre yargılanıyordu. Cumhuriyetle tebadan, yurttaşlığa geçildi. Öğretim ve eğitim birliği yasası da önemli bir gelişmedir. Yani Tevhidi Tedrisat Kanunu… Yabancı okullar kapatılarak Türk eğitim sistemine bağlandı. Bir ulus etrafında birleşmeyi hedef alan politikalar uygulandı. Bu uygulamaların en önemlilerin biri de yeni bir ekonomi ve yeni bir ulusu inşa etmek politikalarıdır.” ifadelerine yer verdi.
“CUMHURİYET BİZE EMANET”
Cumhuriyetin aslında bir modernleşme, aydınlanma projesi olduğuna dikkati çeken Usta, “Osmanlı’da başlayan ıslahatlar cumhuriyetle ancak bir ideolojik dönüşüme geçmiştir. Cumhuriyetle birlikte hızlı ve zorunlu eğitim hamlesinin ardından ancak bugün toplumun yüzde 97’si okuma yazma bilir hale gelmiştir. Cumhuriyet aynı zamanda bir barış projesidir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Atatürk’ün dış politikasının temelini tam bağımsızlık ve egemenlik oluşturur. Aynı zamanda ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ ilkesi uygulanır. Bugün etrafımız ateş çemberiyle dolu ama Türkiye Cumhuriyeti bunların hepsinin dışında kalmayı başaran ve bölgede kendine has gücü olan, sözü dinlenen bir devlet haline gelmişse bu milli egemenlik rejimini benimsemiş olması ve milletinin sesini yansıtan siyasal yönetimle yönetilir olmasının sonucudur. Ne mutlu bize ki, Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milleti’nden aldığı güçle ve üstün zekâsıyla oluşturduğu,önderlik ettiği hareketle cumhuriyeti kurmuş ve bize özellikle de sizlere, gençlere emanet etmiştir. Ve kendi sözüyle ‘En Büyük Eserimdir’ demiştir. Ve ilelebet payidar kalacağının da altına çizmiştir. Biz de görüşlere katılıyoruz. Cumhuriyeti kuruların önünde saygıyla eğiliyoruz ve onları rahmetle anıyoruz.” şeklinde konuştu.
“YÜZYIL ÖNCEKİ OYUNLARI BUGÜN YİNE BOZACAĞIZ”
Konferansın son bölümünde kısa bir konuşma yapan Ortahisar Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç, 100 yıl Anadolu coğrafyasında ve Ortadoğu’da oynanan oyunların bugünlerde tekrar oynanmak isteğine vurgu yaparak şöyle konuştu: “Konferansımızın gençlerimiz açısından çok çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Çünkü kıymetli hocamız ifade etti. 100 yıl önce sınırlarımızda neler planlanıyorsa, şimdi de başta Filistin ve Ortadoğu’da yine aynı emperyal güçlerin planları var, oyunları var, hedefleri var. Onları tarihte bozduk. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları Kuvvayı Milliye ruhuyla bozdu. Ama şimdiki bu neslin, bundan sonraki gayretiyle, çalışmasıyla, hedefiyle cumhuriyetimizi ilelebet yaşatarak aynı oyunları da yine bozacağız. Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun, cumhuriyetimiz ilelebet payidar kalsın. Bu vesileyle cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, ecdadımızı rahmetle, minnetle anıyorum. Ve kıymetli Hocamıza çok teşekkür ediyorum.”
Konferanstan sonra Tarihçi Veysel Usta’ya plaket ve çiçek takdim edildi.