Milli menfaatler.
-Uzun vadeli sonuçlar.
Dünya küreselleşerek etki anlamında esasen sınırsızlaştı. Yani, koskoca Dünya tabiri caizse bir köy haline geldi.
Herhangi bir ülkede olan en ufak olay, yani okyanusta suya düşen damla misali, bütün ülkeleri etkiliyor, suya düşen damla devasa bir dalgaya dönüşüyor, dönüşebiliyor.
Bunun, siyasi ve ekonomik sonuçları ortaya çıkıyor.
Hiç gitmediğimiz Ukrayna ile bilmediğimiz Rusya arasındaki savaş, her gün gittiğimiz bakkalın fiyat belirlemesine, her gün fiyatları güncellemesine sebep oluyor. Onun için ülkeler her zamankinden daha çok akla, akıllı yönetime, geleceği okumaya ve buna göre politika belirlemeye ihtiyaç duyuyorlar. Bu ihtiyaç, kutuplaşmaları ve gruplaşmaları doğuruyor. Bu sayede ülkeler kendilerini daha güçlü ve güvenilir hissediyorlar.
Ülkemiz uzun yıllar boyunca önüne ardına bakmadan, tamamen iç politik kaygılarla politika belirledi. Bunun bir örneğine daha şahit olamayız. Bugün yaşadığımız ekonomik ve siyasi bütün sorunların temelinde bir türlü milli menfaatler ve akıl üzerinde şekillendiremediğimiz dış politikamız var.
Kutuplaşan ve gruplaşan ülkelerin kurduğu sayısız birliktelikten biri de NATO'dur. NATO, İkinci Dünya Savaşı'nın bitmesinden sonra 1949'da 12 ülke tarafından kuruldu. Bu ülkeler ABD, İngiltere, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, Portekiz, Lüksemburg, İzlanda, Danimarka ve Belçika'ydı. Aradan geçen 73 yılda 8 genişleme dalgasıyla üye sayısı 12'den 30'a çıktı.
Bugün ise NATO hala "açık kapı" politikası izliyor. Bu politika, ittifakın kurucu anlaşmasının 10. maddesine dayanıyor.
Bu maddede kurucu Washington Antlaşması'na taraf olan ülkelerin Kuzey Atlantik bölgesinin güvenliğine katkı sağlamak için herhangi bir Avrupa ülkesini ittifaka katılmaya davet edebileceği belirtiliyor. Ancak bir ülkenin NATO'ya dahil olabilmesi için oy birliği, yani mevcut 30 müttefik ülkenin hepsinin birden onay vermesi gerekiyor.
Finlandiya ve İsveç Rusya'nın oluşturduğu tehdit karşısında "milli menfaat ve uzun vadeli politika" gereği NATO'ya girmek istediklerini bildirdiler. Birçok teknik ayrıntısı olan bir süreç aynı zamanda Türkiye için bir fırsattır. Kim nerede ve neden çatışırsa çatışsın bir şekilde kaybeden ülke olmayı başardık bugüne kadar. Bu ülkemiz için bir makus talih olmamalı. Dün Irak'ta, Suriye'de bir başka ülkenin politikasının saç ayağı olduk, Mısır, Filistin konularında da duygularımız bizi yönetti.
Oysa masada hep ve her yerde olmalıyız, olmayı başarmalıyız. Bu, saygın bir ülke olmanın ve etki gücü oluşturmanızın olmazsa olmazıdır. Bugün Dünya devletlerinin en büyük projesi yeni enerji yolları bulmak ve çeşitli enerji kaynakları yaratmaktır.
Biz ise hala popülizm yapıyoruz. Davul zurna ile denize gemi salıyoruz ancak geri geldiklerini kimse duymuyor.
Yine hesap iç politik kaygılar üzerinden yapılıyor. Yıllardır mücadele ettiğimiz terör Kuzey Irak'ta devletleşti.. Dost olduk, elebaşıyla gurur duyduk.! Çünkü bu durumdan kişisel menfaati olanlar vardı.
Demografik bir plan ile Deaş üzerinden şekillenen bölge, göçe zorlanan nüfusun etnisitesi, Hatay üzerinde kurgulanan politika ve bunlardan soyut adeta mahalle kavgasından öte anlamı olmayan bizim politik gündemimiz. Gelinen nokta endişe vericidir ancak ihtimaller daha çok endişelenmemize neden oluyor. Yapılan bütün antlaşmaları ihlal eden, adaları silahlandıran, ilhak eden Yunanistan esasen "Kıta Sahanlığı" ve "Fır Hattı" üzerinden hesaplar yapmaktadır. Biz "bu Ordu darbeci, kolunu kanadını kıralım" diye uğraşırken ve Sadat gibi gayrimeşru yapıların "Orduyu dizayn etmesine" göz yumarken yıllara dayanan hasmane duyguları olanlar bize bileniyor. Sinsi ve uzun vadeli planlar ile bize karşı mücadele ediyorlar. Bu cesareti de bir türlü oturmayı beceremediğimiz masalardan alıyorlar.
Her birliktelik, tabi olan ülkelere güç, güvenlik katarken biz birlik içinde olduğumuz ülkelerden de zarar görüyoruz. Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliği, kucağımıza pimi çekilmiş bomba gibi bırakılan göçmenler, Akdeniz'de oluşması olası enerji koridoru gibi manevra gücümüzü arttıran olguları bu defa milli menfaat ve uzun vadeli politika ekseninde değerlendirmeliyiz.

Ülkenin gece yarısı kararname imzalamak ile yönetilmediğini, yönetilemeyeceğini eş dost akraba ile istila edilen makamlardan akılcı politika türetilemeyeceğini görme vakti geldi.
Bu defa toplanın ve "nasıl kazanırızın değil, ülkeyi nasıl kazandırırızın" hesabını yapın...
Yapmalısınız.

-----Original Message-----
From: Cakiroglu 
Sent: Friday, June 3, 2022 1:12 PM
To: Sevgi Yıldız
Subject: 

POLİTİK GÜÇ VE MANEVRA KABİLİYETİ
Devletler politika belirlerken iki noktaya azami hassasiyet gösterirler.
-Milli menfaatler.
-Uzun vadeli sonuçlar.
Dünya küreselleşerek etki anlamında esasen sınırsızlaştı. Yani, koskoca Dünya tabiri caizse bir köy haline geldi.
Herhangi bir ülkede olan en ufak olay,yani okyanusta suya düşen damla misali, bütün ülkeleri etkiliyor, suya düşen damla devasa bir dalgaya dönüşüyor, dönüşebiliyor.
Bunun
Siyasi ve ekonomik sonuçları ortaya çıkıyor.
Hiç gitmediğimiz Ukrayna ile bilmediğimiz Rusya arasındaki savaş,hergün gittiğimiz bakkalın fiyat belirlemesine, her gün fiyatları güncellemesine sebep oluyor.
Onun için ülkeler her zamankinden daha çok akla, akıllı yönetime, geleceği okumaya ve buna göre politika belirlemeye ihtiyaç duyuyorlar.
Bu ihtiyaç, kutuplaşmaları ve gruplaşmaları doğuruyor.
Bu sayede ülkeler kendilerini daha güçlü ve güvenilir hissediyorlar.
Ülkemiz uzun yıllar boyunca önüne ardına bakmadan, tamamen iç politik kaygılarla politika belirledi.
Bunun bir örneğine daha şahit olamayız.
Bugün yaşadığımız ekonomik ve siyasi bütün sorunların temelinde bir türlü milli menfaatler ve akıl üzerinde şekillendiremediğimiz dış politikamız var.
Kutuplaşan ve gruplaşan ülkelerin kurduğu sayısız birliktelikten biri de NATO'dur.
NATO, İkinci Dünya Savaşı'nın bitmesinden sonra 1949'da 12 ülke tarafından kuruldu. Bu ülkeler ABD, İngiltere, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, Portekiz, Lüksemburg, İzlanda, Danimarka ve Belçika'ydı. Aradan geçen 73 yılda 8 genişleme dalgasıyla üye sayısı 12'den 30'a çıktı.
Bugün ise NATO hala "açık kapı" politikası izliyor. Bu politika, ittifakın kurucu anlaşmasının 10. maddesine dayanıyor.
Bu maddede kurucu Washington Antlaşması'na taraf olan ülkelerin Kuzey Atlantik bölgesinin güvenliğine katkı sağlamak için herhangi bir Avrupa ülkesini ittifaka katılmaya davet edebileceği belirtiliyor.
Ancak bir ülkenin NATO'ya dahil olabilmesi için oy birliği, yani mevcut 30 müttefik ülkenin hepsinin birden onay vermesi gerekiyor.
Finlandiya ve İsveç Rusya'nın oluşturduğu tehdit karşısında "milli menfaat ve uzun vadeli politika" gereği NATO'ya girmek istediklerini bildirdiler.
Birçok teknik ayrıntısı olan bir süreç aynı zamanda Türkiye için bir fırsattır.
Kim nerede ve neden çatışırsa çatışsın bir şekilde kaybeden ülke olmayı başardık bugüne kadar.
Bu ülkemiz için bir makus talih olmamalı.
Dün Irak'ta, Suriye'de bir başka ülkenin politikasının saç ayağı olduk, Mısır, Filistin konularında da duygularımız bizi yönetti.
Oysa masada hep ve heryerde olmalıyız, olmayı başarmalıyız.
Bu, saygın bir ülke olmanın ve etki gücü oluşturmanızın olmazsa olmazıdır.
Bugün Dünya devletlerinin en büyük projesi yeni enerji yolları bulmak ve çeşitli enerji kaynakları yaratmaktır.
Biz ise hala popülizm yapıyoruz.
Davul zurna ile denize gemi salıyoruz ancak geri geldiklerini kimse duymuyor.
Yine hesap iç politik kaygılar üzerinden yapılıyor.
Yıllardır mücadele ettiğimiz terör Kuzey Irak'ta devletleşti..
Dost olduk, elebaşıyla gurur duyduk.!
Çünkü bu durumdan kişisel menfaati olanlar vardı.
Demografik bir plan ile Deaş üzerinden şekillenen bölge, göçe zorlanan nüfusun  etnisitesi, Hatay üzerinde kurgulanan politika ve bunlardan soyut adeta mahalle kavgasından öte anlamı olmayan bizim politik gündemimiz.
Gelinen nokta endişe vericidir ancak ihtimaller daha çok endişelenmemize neden oluyor.
Yapılan bütün antlaşmaları ihlal eden, adaları silahlandıran, ilhak eden Yunanistan esasen "Kıta Sahanlığı" ve "Fır Hattı" üzerinden hesaplar yapmaktadır.
Biz "bu Ordu darbeci, kolunu kanadını kıralım" diye uğraşırken ve Sadat gibi gayrimeşru yapıların "Orduyu dizayn etmesine" göz yumarken yıllara dayanan hasmane duyguları olanlar bize bileniyor.
Sinsi ve uzun vadeli planlar ile bize karşı mücadele ediyorlar.
Bu cesareti de bir türlü oturmayı beceremediğimiz masalardan alıyorlar.
Her birliktelik tabi olan ülkelere güç, güvenlik katarken biz birlik içinde olduğumuz ülkelerden de zarar görüyoruz.
Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliği, kucağımıza pimi çekilmiş bomba gibi bırakılan göçmenler, Akdenizde oluşması olası enerji koridoru gibi manevra gücümüzü arttıran olguları bu defa millimenfaat ve uzun vadeli politika ekseninde değerlendirmeliyiz.
Ülkenin gece yarısı kararname imzalamak ile yönetilmediğini, yönetilemeyeceğini eş dost akraba ile istila edilen makamlardan akılcı politika türetilemeyeceğini görme vakti geldi.
Bu defa toplanın ve "nasıl kazanırızın değil ülkeyi nasıl kazandırırızın" hesabını yapın..
Yapmalısınız.