Türkiye bu haftaya iki şaşırtıcı haberle başladı. Bunlardan biri İstanbul Sözleşmesinden ayrılması bir diğeri de Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı’nın görevinden alınmasıydı.
Alınan kararlar nasıl mı?
Kanuna aykırı ve yanlış!
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası bağımsızlığını 2001’de yürürlüğe giren Merkez Bankası Kanunu ile kazanmıştı. Bugün dünyaya baktığımızda gelişmiş ülkelerde Merkez Bankaları’nın çoğunun bağımsız olduğunu görürsünüz. Ayrıca bu bankalar, hedef ve eylemleri bakımından hükümetlerden bağımsız bir şekilde gelişen kuruluşlardır. Hükümetler var olan popülaritelerini kaybetmemek ve gelecek yıllar için oy toplamak adına düşük faiz oranlarını desteklemeyi daha doğru bulmaktadır. Ekonomide, kısa vadede halkı mutlu edecek politikalar üretilmesi taraftarıdır. Bu nedenle Merkez Bankalarının hükümetlerle birlikte eş çalışma yapmaları ne önerilir ne de desteklenir.
Merkez Bankaları ki buna Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası da dahil, ana hedefleri fiyat istikrarını sağlamaya çalışmak ve enflasyonu önlemektir. En önemli görevlerinden biri kuru sabit tutmak ve ekonominin gücünü yitirmemesi için gerekli önlemleri almaktır. Fakat Merkez Bankalarının bu sorumluluklarını hükümetlerle birlikte çalışarak yerine getiremeyecekleri zaten ortada.
Ancak sözde kanunen bağımsız olana Merkez Bankası’nın başkan atamalarının, partili cumhurbaşkanı tarafından yapılması kanuna aykırı değil midir?
Peki bugün yaşadıklarımız, referandumda niçin “Hayır” sonucunun çıkması gerektiğinin bizlere başka bir göstergesi değil midir? Ancak artık çok geç!
Dünya basını, yaklaşık 2 yıldır Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından görevden alınan ve yerine başka bir atama yapılan 4 Merkez Bankası Başkanı’nı konuşuyor.
Hafta başında Türk lirasının %15 değer kaybettiğini hepimiz görmüştük. Bu bir teori değildir, eleştiri de değildir. Kayıtlara geçmiş olan bir gerçektir.
Eski Başkan Naci Ağbal’ın görevine son verilmeden çok kısa bir süre önce enflasyonun neredeyse %16’ya ulaşmasının ardından faiz oranlarını beklenenden çok daha yüksek olacak şekilde artırarak neredeyse %20’ye çıkarmıştı. Konuyla ilgili stratejist Phoenix Kalen, Ağbal’ın görevinden alınmasıyla Türkiye’nin kurumsal güvenilirliğinin de kaybolduğunu ve Türkiye’nin çok yakında başka krizlere doğru gidebileceğinin altını çizdiğini belirtmişti.
Yatırımcılar, Türkiye’de artış gösteren enflasyonun yatıştırılması ve yabancı yatırımcıların güçlü etkilerini bastırmak adına çok daha sıkı bir para politikası üretmesi gerektiğine dair çağrı yapıyor.
Ağbal, birçok piyasa araştırması başkanları tarafından da beğenilmesine ve yüksek krediye sahip olmasına rağmen neden görevinden alındı?
Cevabın siyasi olması çok yüksek bir ihtimal değil mi?
Merkez Bankası’nın, siyasetin ve hükümetin elinde oyuncak olması durumundan bir an önce kurtarılması gerekiyor. 2001 yılında yürürlüğe girmiş olan kanuna bağlı kalınması ve atamaların Cumhurbaşkanı tarafından yapılmaması gerektiği artık farkına varılmalı.
Merkez Bankası başkanı hiçbir siyasi oluşuma ve görüşe bağlı kalmamalıdır.
İşinde iyi bir ekonomist olmalı ve görevini kanunen belirlenmiş şartlara göre icra etmelidir.
Siyasetçilere hesap vermemelidir.
Para politikası konusunda gerekli gördüğü durumları uygulamalı ve kararlar almalıdır.
Bu listeyi sağlayacak bir kanunumuz varken pratiğe dökecek bir sistemimiz maalesef yok.