DEVA Partisisi sözcüsü İdris Şahin tarafından yapılan bir açıklamada muhalefetin parlamenter sisteme geçiş süreci bir dizi tartışmanın da ortaya çıkmasına sebep oldu. “De facto parlamenter sistem” olarak da isimlendirilen bu geçiş süreci şu an altılı masa tarafından resmi anlamda ifade edilmemiş ve kabul edilmemiş olsa da şimdiden muhalefetin parlamenter sisteme geçiş stratejisi olarak ifade ediliyor. Bu geçiş stratejisinin temelinde muhalefet partilerinin ortak Cumhurbaşkanı adayını çıkarması ve seçimleri kazanması halinde görev ve yetkilerinin bir kısmını devretmesi, sembolik bir Cumhurbaşkanı gibi hareket etmesi bulunuyor. Bu strateji ise şu şekilde anlatılıyor:
Muhalefet TBMM seçimlerinde 360’dan fazla milletvekili çıkarmayı başarırsa referanduma gitmeden Cumhurbaşkanlığı sistemini değiştirecek. Ancak yeniden bir genel seçime veya Cumhurbaşkanlığı seçimine gitmeyecekler. 2023 genel seçimlerinde en çok oy alan partinin liderine hükümeti kurma yetkisi verilecek. Bu kişi, Meclis’te güven oyu alırsa Başbakan olacak. Şayet alamazsa ondan sonra en çok oyu alan partinin genel başkanı hükümet kurma şansını elde edecek. Aynı zamanda, 2023 seçimlerinde seçilen Cumhurbaşkanı parlamenter sisteme geçilse bile Cumhurbaşkanı olmaya devam edecek.
İkinci senaryoda yani muhalefet partilerinin Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanıp Meclis’te yeterli çoğunluğu elde edemediği durumda ise “de facto yönetim” formülü devreye girecek. Genel seçimlerde seçilen Cumhurbaşkanı görev ve yetkilerinin tamamını kullanmayacak ve pratikte Cumhurbaşkanı yardımcılarından biri Başbakanlık rolünü üstlenecek.
Yani altılı masa Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması durumunda Meclis’te 360 milletvekili çıkaramasa bile de jure veya de facto olarak parlamenter sisteme geçmeyi planlıyor. Parlamenter sisteme geçiş stratejisinin bütün muhalefet partileri tarafından ortak olarak kamuoyuna açıklanmamış olması ise birçok tartışmaya ve spekülasyona sebep oluyor.
Bahsettiğim stratejiyle ilgili önemli olan soru şu: 
Muhalefet partileri, seçimi kazanması halinde her durumda Cumhurbaşkanının yetkilerini devrederek sembolik bir görev üstlenmesini planlıyorlarsa 2023 seçimleri için gösterilecek ortak Cumhurbaşkanı adayı da mı aynı şekilde sembolik bir isim olacak? Parlamenter sisteme geçiş stratejisi ile uyumlu bir şekilde sembolik bir Cumhurbaşkanı adayı çıkarılması durumunda bunun seçmen tarafında büyük bir kararsızlık yaratma ihtimalini arka plana atmamak gerekiyor. Yapılan birçok kamuoyu yoklamasında ve anketlerde, kararsız seçmenlerin seçimin kaderini fazlasıyla değiştirecek çoğunluğa sahip olduğu ortadayken sembolik bir ismin Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesi bu kararsız seçmenlerin oylarını almak konusunda olumsuz bir etki oluşturabilir. Muhalefetin adayının Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandığı senaryoda ise seçilen Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini en çok oy alan partinin genel başkanına devretmesi ile birlikte bir meşruiyet krizi yaratma ihtimali de oldukça yüksek.
Muhalefetin 360 milletvekili çıkaramadığı diğer senaryoda devreye giren “de facto parlamenter sistem” formülü tam olarak açıklanmadığı için büyük seçmen kitlesinin kafasının karışmasına sebep oluyor. Bu senaryoda, muhalefetin Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan ortak adayının yine görev ve yetkilerini kullanmaması ve Cumhurbaşkanı yardımcılarından birinin fiili olarak Başbakan olması düşünülüyor. Bahsettiğim ilk senaryoda olduğu gibi yine halkın oylarıyla seçilen Cumhurbaşkanının ülkeyi yönetme ve parlamenter sisteme geçiş sürecini başlatma yetkileri seçim meşruiyeti olmayan bir kişiye devredilmiş oluyor.
Parlamenter sisteme geçişi öngören her iki durumda, seçmenlerin gözünde önemli bir meşruiyet problemi yaratacağını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Özellikle kararsız seçmenlerin seçimin kaderini belirleyebilecek oranda olduğu gerçeği ortadayken hem muhalefet partilerini destekleyen seçmenlerin hem de kararsızların güvenini kazanacak bir ortak adayın muhalefet partilerinin en önemli stratejisi olması gerekiyor.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ülkemizin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik krizin en önemli sebeplerinden biri ve 2023 seçimlerinin ardından tekrar parlamenter sisteme geçilmesi 20 yıldır devam eden kurumsal erozyon ve denge-denetleme mekanizmalarının tahrip edilmesi gibi hayati problemlere uzun vadeli çözümler üretecektir. Fakat Türkiye’nin uzun vadeli kurumsal inşasına yeniden başlayabilmek için muhalefetin seçim stratejisini reel-politik üzerine kurgulaması ve hem kararsız seçmenlerin hem de tüm muhalefet tarafının oylarını ve güvenini kazanabilecek ortak bir aday çıkarabilmesi büyük önem taşıyor.