1940’ların sonlarına doğru çok partili sistemle birlikte demokrasi için büyük bir adım atan Türkiye, hemen yanındaki Sovyetler Birliği’nin toprak ve Boğazlarda üs istekleri nedeniyle güvenlik konusunda endişeler taşıyordu. Batı ittifakının içinde yer alma konusundaki kararlı duruşu sonucu NATO’ya üyelik başvurusunda bulunuldu. Türkiye, Demokrat Parti iktidarının Kore’ye asker gönderme kararının da sonucuyla 1952 yılında üyeliğe kabul edildi. Yunanistan’ın da NATO’ya katıldığı bu tarih sonucunda, örgüt ilk kez genişlemeye başladı.
Yunanistan 1974 yılında Türkiye’nin Kıbrıs Barış Harekatı’na sessiz kaldığı nedeniyle NATO’nun askeri kanadından ayrılma kararı aldı. Daha sonra başka güvenlik endişeleriyle dönmek istese bile hem Süleyman Demirel’in hem de Bülent Ecevit’in vetosuyla karşılaştı. NATO’nun kararlarını oybirliğiyle alma kuralı sebebiyle beklemek zorunda kalan Yunanistan, 12 Eylül 1980’de askeri darbeyle yönetime gelen Kenan Evren’in Ekim 1980’de verdiği onay sayesinde NATO’ya ancak geri dönebildi. Bu sonuç, Kıbrıs Barış Harekatı’ndaki askeri başarının diplomaside karşılığının alınamamasına karşılık geliyordu. Evren, Amerika ile olan ilişkilerinin korumasını istediği için Yunanistan’a şartsız NATO’ya dönüş onayı vermişti. Halbu ki Türkiye, Yunanistan’ın dönüşü için Kıbrıs’ta Barış Harekâtı sonucunda ortaya çıkan iki devletli yapının tanınmasını şart gösterebilirdi. Bu sayede Türkiye hala Kıbrıs’ta “işgalci” olarak tanımlanmaz ve Avrupa Birliği üyelik müzakereleri tıkanmazdı. KKTC de dünyayla ekonomik ve diplomatik ilişki kurabilen bir devlet olabilirdi.
Gelelim İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğine;
Tüm bunların sonucunda Rusya’nın komşusu Finlandiya ve bir diğer İskandinav ülkesi İsveç de NATO’ya üyelik başvurusu yaptı. Eski İsveç Başbakanı Carld Bildt, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin örgütün özellikle askeri kapasitesini geliştireceğini, Rusya saldırganlığına karşı önlemleri artıracağını, savunmayı kolaylaştıracağını ve çok daha önemlisi, Avrupa’nın savunulmasında NATO’nun siyasi gücünü pekiştireceğini, AB ile NATO arasındaki işbirliğini güçlendireceğini iddia ediyor. 
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, konuyla ilgili "İsveç ve Finlandiya’nın NATO girişimleri, sonuçları bakımından büyük bir hata. Bu karar neticesinde iki ülkenin de güvenliğinin güçlendirilmeyeceği bizim açımızdan çok açık. Bu karara basit bir tepki vereceğimiz düşünülmesin. Askeri gerilimin seviyesi yükselecek" ifadelerini kullandı.  Putin ise ses tonunu düşürerek, “Rusya’nın İsveç ve Finlandiya ile bir sorunu yok, olmadı. Dolayısıyla bu ülkelerin dahil olmasıyla yaşanacak bir genişleme bizim için doğrudan bir tehdit oluşturmuyor. Ancak bu bölgede askeri altyapının genişlemesi kesinlikle tepkimize neden olacaktır. Bizim için hangi tehditlerin yaratıldığını göreceğiz” şeklinde konuştu.
Peki Türkiye için tehlikeleri ne şekilde?
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, katıldığı NATO Dışişleri Bakanları toplantısı sonrasında Türkiye’nin İsveç’in ve Finlandiya’nın üyeliğini engellemek bir niyeti olmadığını, açık kapı politikasını desteklediğini belirtmişti. Çavuşoğlu, “iki ülkenin PKK/YPG terör örgütüyle ve mensuplarıyla yaptığı görüşmeler ve özellikle İsveç’in yaptığı silah yardımı dahil tüm rahatsızlıkların iletildiğini, iki ülkenin savunma sanayi ürünleri konusunda Türkiye’ye yönelik kısıtlamalarının da kabul edilemez olduğunu” söylemişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise daha sonra Türkiye’nin “terör örgütlerine karşı tavrı net olmayan” iki ülkenin üyeliğine evet demeyeceğini, bu ülkeler “bazı teröristleri iade edeceklerini söyleseler dahi buna inanmayacaklarını” açıklamıştı. Erdoğan, Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünü ve sonrasında yaşananları hatırlatarak “aynı yerden iki kere sokulmayız” şeklinde değerlendirmede bulunmuştu.
NATO müttefiklerinin Türkiye’nin PKK konusundaki hassasiyetini anlamadığı ya da anlamak istemediği zaten ortada olan bir durum. NATO’nun genişleyecek olması, Türkiye’nin hassasiyetlerinin anlaşılması ve bu konuda adım atılması için bir fırsat şeklinde anlaşılabilir. Türkiye, YPG’nin PKK ile bağlantılı olduğunu kabul ettirerek YPG’ye yapılan yardımları engelleyebilir, yabancı ülkelerdeki terör örgütü üyelerini teslim alabilir, ABD ile S-400 hava savunma sistemi konusundaki anlaşmazlığı geride bırakabilir ve F-35 savaş uçaklarının tedariki konusunda ilerleme sağlayabilir. Çünkü NATO Genel Sekreteri NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de “Türkiye'nin önemli bir müttefik olduğunu, endişelerini gidermek için masaya oturulacağını” belirtmişti.
Diğer yandan Türkiye’nin kapalı toplantılarda pazarlık yürütmek yerine kapıyı baştan kapatır gözükmesi hassasiyetlerinin tamamen arka plana atıldığı, hatta Rusya’nın yanına itildiği bir dönemin de başlangıcı olabilir. Türkiye'nin hiçbir kazanım elde etmediği bir senaryoda İsveç ve Finlandiya'nın üyeliğe kabulü durumunda diplomatik bir yenilgi olarak sayılabilir.