Kongreye bir çok partilinin yanı sıra İYİ Partili Yomra Belediye Başkanı Mustafa Bıyık da katıldı.


Yomra İlçe Başkanı olarak Funda Çuvalcı seçilirken, Çuvalcı’nın yönetim listesi şu şekilde oluştu; Muhammet Berat Yaşar, Ümüt Nas, Ömer Kaya, Nermin Çuvalcı, Gülçin Çuvalcı, Kadir Keleş, Hatun Öztürk, Birol Gümrük, Kadir Kayıkçı, Serdar Boran, Mehmet Zeki Sağır, Hasan Kılıç, Hüseyin Avni Hatipoğlu, Samet Sungur, Halil Can Mataracı, Ahmet Öztürk, Emrah Çuvalcı, Muharrem Keleş, Abdurrahman Çakır, Yüksel Sürmeneli, Tolga Çuvalcı, Arıkan Çiçek, Arzu Çakır, Ayşegül Nas, Zeliha Boran, Gökçen Aliyazıcıoğlu Güven, Ramazan Keleş, Emine Sürmeneli, Ömer Burak 

Kongrede DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan açıklamalarda bulundu.
Babacan şöyle konuştu;

Biliyorsunuz, geçtiğimiz haftalarda Sayın Erdoğan’a bir çağrı yapmıştım. “Yeter artık” demiştim. “Ben ve arkadaşlarımın iş başında olduğu, ortak aklın hakim olduğu dönemin başarılarıyla övünmeyi bırakın” demiştim. Hatırlıyorsunuz, değil mi? Bugünkü iktidar, başarı hikayesi tükendiği için, sürekli geçmişi anlatıyor. Bizden sonraki döneme dair ağızlarını bıçak açmıyor. Çünkü tek bir başarı yok.

Allah aşkına, siz, hiç ağızlarından “cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi sayesinde işsizliği düşürdük” diye bir laf duydunuz mu? Bir kere bile “cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi sayesinde yoksulluğu azalttık” dediler mi? “sistemi değiştirdik, milletimiz zenginleşti” dediler mi? Diyemezler. Çünkü bu sistemin sonuçlarıyla övünmek mümkün değil. Sabah akşam, bizim iş başında olduğumuz dönemin başarılarıyla övünüyorlar. Huylu huyundan vazgeçmiyor.

Sayın Erdoğan iki gün evvel yine bizim dönemi övmüş. Bakın, ne diyor: “Türkiye’nin son 19 yılda istihdam sayısını 9,5 milyon artırırken çalışanların gelir seviyesini de kat be kat yükseltmiş bir ülke olduğu gerçeğini asla unutmamalıyız.” Artan ne, azalan ne, ben size anlatayım arkadaşlar.
2002-2021 döneminde istihdama katılan, yani iş sahibi olan her 100 kişiden en az 75’i ben ve arkadaşlarımın yönetimde olduğu dönemde gerçekleşti.

Yomra İlçe Başkanı Funda Çuvalcı

Peki, 2018’de taraflı cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtik mi? Geçtik. Erdoğan ipleri eline aldı mı? Aldı. O günden bugüne, bu ucube sistem altında istihdamda olan kişi sayısı 1 milyon kişi azaldı. 1 milyon kişi! Rakamlar ortada. Artış martış yok. Normalde istihdamın artması gerekir, değil mi? Her yıl yeni mezunlar gelecek. Gençler iş güç sahibi olacak. Doğal olarak artması gerekir. Ama milyonlarca işsiz var. Şu anki geniş işsizlik oranı %23’ün üstünde.

Unutmayalım, bu %23 bile tüik’in makyajlanmış verisi. Yani bu taraflı cumhurbaşkanlığı sistemi ne gençlere iş buldu ne de çalışanların işini korudu. İstihdamı değil, işsizliği artırdılar. Bitti mi? Hayır bitmedi. Sayın Erdoğan, çalışanların gelir seviyesinin yükseldiğini söylüyor. Ona, kendi dönemi hakkında konuşmasını tavsiye ediyorum. Çünkü kendi döneminde çalışanların gelir seviyesi düştü. Tek yetkili olduğu kendi döneminden bahsetse iyi eder.

Gelin, kişi başı düşen milli gelire bakalım. Gelir seviyemiz artmış mı, azalmış mı? 2002-2008 arasında çok nitelikli bir artış var. Görüyorsunuz; ben ve arkadaşlarım iş başındayken 3 bin 600 dolardan aldık, 11 bin dolara kadar yükselttik. 2009 küresel ekonomik krizi döneminde geriliyor. O sırada Dışişleri’nden yeniden Ekonomi Bakanlığı’na geçiyorum. 2013 yılında tam 12 bin 582 dolara yükseltiyoruz. Şimdi de sayın Erdoğan’ın tek yetkili olduğu yıllara bakalım.

Parlamenter sistemin son yılında, 2017’de 10 bin 700 dolar civarında olan milli gelirimizdeki düşüş ibretlik. Sayın Erdoğan milletin parasını merdivenden aşağı yuvarlıyor.  Binlere kadar düşürüyor. Her şey ortada. Hesap ortada. Ama bakın, başka ne diyor?  “ilan ettiğimiz 2023 hedeflerimizle Türkiye’yi her alanda olduğu gibi çalışanlarımızın gelir seviyeleri konusunda da en üst sıralara çıkarmayı planladık.” Şimdi burada bi duralım. 2023 hedeflerinden bahsediyor. Neymiş, “Türkiye’yi her alanda olduğu gibi çalışanlarımızın gelir seviyeleri konusunda da en üst sıralara çıkarmayı” planlamışlar.


 

Arkadaşlar; anlaşılan sayın Erdoğan laf oyunları yaparak bizim ısrarla hatırlattığımız “kişi başı milli gelir” hesabından kaçıyor. İşte az önce doğrusunu anlattık. Biz senelerce çalıştık, alın teri döktük. Onlara düzgün bir ekonomi teslim ettik. Getirdiler-götürdüler derken kişi başı milli geliri 2008 seviyesine kadar geriletmeyi başardılar. Sayın Erdoğan ve akraba bakanın ekonominin başına geçmesinin ardından halkın nasıl yoksullaştığı ortada.

Ha bir de, çalışanların gelir seviyesini o makyajladıkları gerçek dışı enflasyona göre arttırıyorlar, değil mi? E ama hayat öyle değil? Gerçek enflasyon daha yüksek. Peki, nasıl oluyor da çalışanların gelir seviyesi artıyor? Ben cevap vereyim arkadaşlar: arttığı falan yok. Sayın Erdoğan hayal aleminden bildiriyor. Peki, “her alanda olduğu gibi” lafına ne demeli?

“2023’te bizim hedefimiz neydi, sayın Erdoğan’ın hedefi ne” diye bi bakalım. Biz; kişi başı düşen milli geliri 25 bin dolara yükseltmeyi, gayrisafi yurtiçi hasılayı 2,2 trilyon dolara yükseltmeyi, ihracatımızı 500 milyar dolara yükseltmeyi hedefledik. İşsizliği de yüzde 5’e düşürmeyi hedefledik. Gelelim sayın Erdoğan’a. sayın Erdoğan 25 bin dolar milli gelir hedefimizi 10 bin 700 dolara düşürmüş. gayri safi yurtiçi hasıla hedefini 925 milyar dolara düşürmüş. İhracat hedefini 242 milyar dolara düşürmüş. işsizlik hedefini de yüzde 11 buçuğa çıkartmış.
Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Arkadaşlar, o yanlışı konuşsa da biz ısrarla hakikati savunacağız. Halkımızın kandırılmasına izin vermeyeceğiz. Bakın, başka ne demiş: “eğer bu ülkenin kazancından 84 milyonun tamamının faydalanmasını temin etmeyeceksek, bunca gayrete, bunca mücadeleye, bunca kavgaya ne gerek var?” Doğru vallahi. Anlaşılan sayın Erdoğan, bu sözleriyle, artık siyasete devam etmekle ülkeye fazla bir şey kazandıramayacağını anlamış durumda.

“Ülkenin kazancından 84 milyonun tamamı faydalanmayacaksa, gayrete ne gerek var”  dediğine göre durumun farkında. Bakın, sayın Erdoğan’ın tek yetkili olduğu döneme. Biz 2003’te 24 milyondan fazla vatandaşımız yoksulluğun pençesindeyken görevi devraldık. Bu rakamı büyük bir gayretle aşağı çektik. Ancak, bakın, son 3 yılda 3 milyon insan yoksullaşmış. Taraflı cumhurbaşkanlığı sistemi geldi ve 3 milyon insan günde 50 liranın altında yaşamaya mahkûm oldu. Yoksul sayısı tırmandı. Enflasyon vatandaşı  ezdi. Hal bu. Tablo bu.
Ama bakın bir de ne diyor?  “Büyük ve güçlü Türkiye silueti ufukta gözükmüştür.” Sayın Erdoğan, size soruyorum: siz nereye bakıyorsunuz ya? Büyük ve güçlü Türkiye siluetini hangi ufukta görüyorsunuz? Ankara’da olduğunuz bir gün, Ulus’da, Kızılay’da şöyle 5-10 vatandaşımıza bir sorun bakalım: “Benim ufukta gördüğümü sen de görüyor  musun?” Diye sorunca bakın size ne diyorlar?


Biz sokağa bakıyoruz. Çarşıya, pazara bakıyoruz. Gençlerimizle konuşuyoruz. Emeklilerimizle konuşuyoruz. Ekonomide gerileme ve zayıflama görüyoruz.  İnsanlarımızın umudunun tükendiğini görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bakın ne diyor, “büyük ve güçlü” Türkiye diyor. Pandemi gibi zor dönemlerde dahi, vatandaşını yalnız bırakan, yeterince karşılıksız destek veremeyen bir devlete nasıl büyük devlet diyeceksiniz? Büyük devlet, ekonomisi güçlü devlet demek. Zor dönemlerde vatandaşının yanında olan devlet demek 

Rakamlar ortada. Türkiye’de desteklerin çoğu faizli borç olarak verildi. Hükümet verdiği borçla övünüyor. Güçlü devlet, vatandaşını borçlandırmakla övünmez. Bakın; Türkiye, dünyada vatandaşına en az destek veren ülkelerden birisi. Meksika’dan çok, Suudi Arabistan’dan, Hindistan’dan, Arjantin’den az. En çok destek veren ülkeler kim? Merkez bankası bağımsız olan ülkeler. Olağanüstü dönemlerde para basmaktan korkmayan ülkeler. Merkez bankası başkanlarına mevsimlik işçi muamelesi yapmayan ülkeler, pandemide vatandaşına hibe verebildi. Gece yarısı kararnameleriyle tek kişinin imzasına göre hareket edilmeyen ülkeler, vatandaşına hakkını verebildi. Bu önemli arkadaşlar. Bakın, bu yardımlar lütuf değil, devletin görevi. Dağıtılanlar da her birinizin ödediği vergiler.
Şimdi ben sormak istiyorum. Sayın Erdoğan, “büyük ve güçlü Türkiye silueti ufukta gözükmüştür.” Diyorsunuz ya…  baktığınız ufukta hiç “demokratik, özgür ve adil bir Türkiye” silueti de görüyor musunuz? Göremezsiniz; çünkü siz demokrasiyle ilgili hiçbir yere bakmıyorsunuz. Özgürlüklerle ve adaletle ilgili her konuda başınızı öbür tarafa çeviriyorsunuz. Arkadaşlar, istedikleri kadar geçmişin başarılarıyla avutsunlar kendilerini; istedikleri kadar bizim başarılarımızla övünsünler. Nafile. O başarılar; dürüst, çalışkan, işin ehli, tertemiz kadroların başarısıydı. Ortak aklın ve istişarenin başarısıydı onların hepsi.

Değerli arkadaşlarım, bakın, biz o hikâyeyi kapattık. Biz yepyeni bir hikâye yazmak için kolları sıvadık. Çünkü biz daha asıl eserimizi yapmadık. Daha asıl hikâyemizi yazmadık. Emin olun, daha iyisini yazacağız. Geçmiş başarılarımızın üstüne yepyeni başarılar katacağız. Çok daha iyisini yapacağız. Türkiye’yi en kısa sürede refah ve özgürlük rotasına sokacağız. Herkesin can güvenliğinin, hak güvenliğinin ve mal güvenliğinin garantisi bizler olacağız. Önce hukuku tesis edeceğiz, ardından ekonomimizi ayağa kaldıracağız.
Güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyümeyle topyekûn zenginleşeceğiz. Gençlerin kaçmak değil, yaşamak istediği bir Türkiye için çalışacağız. Kimseyi etiket fiyatları karşısında ezdirmeyeceğiz. Yürekten inanıyorum ki; Deva Partisi’nin damlalarını tüm Türkiye’yle mutlaka buluşturacağız.
Bu yolculuğumuzda el ele verdiğimiz Yomra ilçe teşkilatımıza, Trabzon il teşkilatımıza başarılar diliyorum.