Açıklamada ; 25 Kasım1960’ta Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe başkaldıran, cesurca mücadele eden Mirabel Kardeşler rejim tarafından katledildi. Onların anısına öldürüldükleri gün olan 25 Kasım, 1981 yılında Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü ilan edildi ve hem ülkemizde hem de dünyada kadınların ortak taleplerini yükselttikleri bir gün oldu. On yıllar öncesinde kanat çırpan kelebeklerin estirdikleri rüzgar bugün bir fırtına oluşturuyor. 
Her yıl Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde giderek artan kadın cinayetleri, tacizler, tecavüzler, çocuk yaşta evlendirmeler, iktidar yanlısı ve iktidarın yersiz açıklamalarını konu alıyor, bunlar karşısında söz söylüyoruz. Kurmak istedikleri baskı, yapılan cinsiyet kırımı gün be gün devam ederken, kadınların dört duvar arasında değil sokakta, hayatın tam ortasındayız isyanı, en yükseğe çıkmış durumda. Artık sabrımız kalmadı ve kaybedecek tek bir kız kardeşimiz bile yok.  Artık birbirimize kenetli, el ele vermiş ve daha da güçlenmiş bir şekilde dimdik ayaktayız. Hayatlarımızın üzerini örtmeye çalışan karanlığı aydınlatarak yürüyoruz!    
10 milyar bütçeye kekini kalk kendin al!     
 Geçtiğimiz günlerde diyanetin toplumsal cinsiyet eşitsizliğini normalleştiren aile başlıklı kamu spotu tepki çekmişti. Reklamda kadına ev içinde hizmetçi rolü yüklenmiş, gelen tepkiler üzerine Diyanet İşleri Başkanı ‘’hazmedemiyorlar’’ açıklaması yaparak tahammül sınırlarımızı zorlamıştı. İktidarın 10 milyar bütçe ayırdığı Diyanet’in geçmişine baktığımızda çocuk istismarı ve kadın düşmanı fetvalarının olduğu akıllardan çıkmazken bugün hala diyanete yapılan bu kayırma kadınlar tarafından kabul edilmiyor ve edilmeyecek. Kadınların ev içinde adeta hizmetten sorumlu bir role büründürülmesini de bunu bir görevmiş gibi sunan Diyanet’i de kabul etmiyoruz!
Ekonomik kriz kadınları teğet geçmiyor
Uzun bir süredir hayatlarımızın üzerine konan ekonomik krizi yoğun olarak hisseden ve etkilenen yine kadınlardı. Artan işsizlikle beraber kadın işsizliği %42’ ye tırmanmış, istihdam edilen kadın sayısı giderek azalmış ve yine kadınlar iş hayatından ilk dışlananlar olmuşlardır. Dönüp memlekete baktığımızda bir yanda Fatih’te borçları yüzünden 4  kardeşin siyanürle ve sonrasında Antalya’da maddi kriz içerisinde bulunan bir ailenin çaresizlikle ölümü tercih ederken; diğer yanda lüks ve şatafat içindeki yaşamlarından taviz vermeden halkın vergileriyle gününü gün edenler var. Memleketteki bu ikiliğin sorumluları halkı yoksullaştıranlar, saltanatlarını sağlamlaştırmak için her seferinde kadın düşmanı politikalar üreten, gerici, cinsiyetçi söylemlerde bulunanlardır. Daha iki gün önce “Maddi ve manevi sıkıntılar alınyazısıdır” diye fetva vererek ekonomik krizi normalleştirmeye çalışan Diyanet zenginliği ve lüksü saraya, yoksulluğu halka mı reva görmektedir? Yapılan zamlarla, yükselen vergilerle adeta cebimize girmeden paramız erimektedir. Sarayın krizinin faturasını biz ödemeyeceğiz!
YAŞAMAK İSTİYORUZ!  
 Ağustos ayında katledilen Emine Bulut’un “Yaşamak istiyorum” çığlığı ve kızının “anne lütfen ölme” sözleri hala kulaklarımızdayken , Isparta’da üniversite öğrencisi Güleda Cankel!in eski sevgilisi tarafından yine bıçaklanarak öldürüldüğünü öğrendik. 2019 yılında 378 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Alenen işlenen kadın cinayetleri bu denliyken, üzeri örtülmeye çalışılan cinayetlerin başında hemen yanıbaşımızda, Giresun’daki Rabia Naz cinayeti geliyor. Giresun’a cinayeti araştırmaya giden gazeteci Canan Coşkun ve belgeselci Kazım Kızıl’ın ardından Rabia Naz'ın babasının da  gözaltına alınıp tutuklanma talebi ile mahkemeye sevk edilmesi bir katilin daha devlet tarafından korunup aklanmaya çalışması demektir. Bir kez daha bu meydandan soruyoruz: Rabia Naz’a ne oldu? Küçücük bir kız çocuğunun ölümünün üzerindeki karanlık neden aydınlatılmıyor, kimler neden korunuyor?   
En son 28 Mayıs’ta katledilen Şule Çet davasında, katillerin kendi arasındaki mektuplaşmalarında, cinayete intihar süsü vermeye kalkıştıklarını gördük. 5 mahkemedir katilleri açıkça belli iken neden cezaları verilmedi. Neden üstü sır perdesi gibi örtülmeye çalışıldı? 
Yasaları uygulamayanlara, haklarımızı gasp edenlere, kadın cinayetleri karşısında talebimiz açık ve nettir: Tüm kadın ve çocuk cinayetleri, istismarlar aydınlatılsın! Yaşamak istiyoruz! Öldüren sevgiye, çocuğun istismarına, emeğimizi sömüren patronlara, gerici ve kadın düşmanı politikalara karşı yaşamak ve özgür olmak istiyoruz. Özgürlüğümüzü almaya geliyoruz!   
Yıllardır söylediğimiz gibi, erkek adalet değil gerçek adaleti sağlayamayanlara karşı hep en önde adaleti savunmaya, bizden alınanları hep bir hışımla geri almaya hazır bekliyoruz! Hayatlarımızı geri almaya geliyoruz!   

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR

İstanbul Sözleşmesi kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, kadınların her türlü şiddetten korunması, kadınlara yönelik şiddetin faillerin kovuşturulması, yargılanması ve cezalandırılması için hazırlanan bir sözleşmedir. Kadınların mücadeleleri sonucu kazanılan, feshedilmeye çalışılan İstanbul sözleşmesi  uygulansaydı bugün hala Emine Bulut, Güleda Cankel, özgecan aslan ve yüzlerce kadın  yaşıyor olacaktı. İstanbul Sözleşmesi şiddetin her türlüsüne karşı tüm kadınların koruyucusu olan kendi elimizle, mücadelemizle imzaladığımız, yaptırım garantörlüğü olan bir sözleşme. İstanbul Sözleşmesi kadına şiddetin yargı önünde cezalandırılmasının dayanağıdır. Aile içi, ekonomik, psikolojik, duygusal, fiziksel ve cinsel bütün şiddetlerin en çatı yaptırımının dayanağıdır. İstanbul Sözleşmesi demek Şule Çet’in katillerinin aklanmaması demek, İstanbul Sözleşmesi demek ölmeden yarım saat önce polisten koruma talep eden Emine’nin bugün hala yaşıyor olabilme ihtimali demek. İstanbul sözleşmesi partnerinden şiddet gördüğü için başvurduğu mahkemeden uzaklaştırma talebine rağmen o kadının partneri tarafından öldürülmeme ihtimali demektir. Ve açıktır ki, İstanbul sözleşmesi  yaşatır!


Dünyayı kadın isyanı sardı, yükselen sese kulak ver 
Dünyada 2019’un ortalarında başlayan isyan hareketlerinde kadınlar her gün sokakta en önde yerini aldı. Lübnan’da sosyal medya vergisine, Latin Amerika’nın en pahalı ulaşım ülkesi olan Şili’de ulaşım zammına, İran’da kadınlar üzerindeki baskılayıcı yasaklara, Endonezya’da gericiliğe ve yolsuzluğa, Ekvator’da ekonomik eşitsizliğe, Azerbaycan’da siyasi baskılara, Peru’da hükümet krizine, Cezayir’de ise ‘kadınlar olmazsa demokrasi olmaz’ şiarıyla isyanda büyük rol oynamaları dünyada kadının yerinin en güzel yeri olarak isyan sokaklarının olduğunu ve tüm bu kara bulutların üzerine en güzel direnişin yine kadınların gün ışığı gibi dalga dalga yayıldığını hep birlikte seyrediyor, isyanın başını çeken kadınları dayanışmayla selamlıyoruz!  İsyana kulak verdik, geliyoruz!  
    
Yoksulluğun, sömürünün, şiddetin karşısında yıllardır yan yana geldiğimiz meydanlardan tekrar söylüyoruz: Bu kasvetli havayı, üstümüze çöken kara bulutları kadınlar dağıtacak. Karanlığı kadınlar aydınlatacak!  
Yaşasın kadınlar!
Yaşasın kadın dayanışması!