2019-2020 Eğitim-Öğretim Yılı başladı. Öncelikle tüm eğitim çalışanlarımıza, öğrencilerimize ve velilerimize başarılı bir eğitim-öğretim yılı diliyoruz. Yeni eğitim-öğretim yılında ziller yine sorunlarla çalıyor. Bu sorunların başında öğretmen atamaları geliyor. 2019 yılının sonuna kadar 60 bin atama daha yapılmasını talep ediyoruz. Türk Eğitim-Sen olarak Ağustos ayında 60 bin atama yapılmasını istedik. Ancak Bakanlık on binlerce öğretmen açığına rağmen sadece 20 bin atama yaptı. Oysa ki yakın zamanda 700 bin atama bekleyen öğretmen adayının bulunduğunu ve 80 bin ücretli öğretmen ile okullarımızdaki eksikliğin giderilmeye çalışıldığını ifade eden Milli Eğitim Bakanımızın kendisiydi. 
Aylık kazancı asgari ücreti bulmayan, hiçbir hakka, hukuka, güvenceye sahip olmayan ücretli öğretmenler ile eğitim ne kadar ileriye taşınabilir? Bu noktada yapılması gereken Bakanlığın neredeyse bir istihdam modeli haline gelen ücretli öğretmen uygulamasından vazgeçmesi ve ivedi olarak kadrolu öğretmen ataması yapmasıdır. Bu uygulamanın bir değişik versiyonu olan sözleşmeli öğretmen istihdamın inatla sürdürülüyor olması anlaşılır gibi değildir. 2011 yılında kaldırılan sözleşmeliliğin 2016 yılında mülakatla birlikte geri getirilmesi ve 2016 yılından beri her yaptığı alımı sözleşmeli olarak gerçekleştiren Hükümetin bunu bir politika olarak sürdürmesi eğitim hayatımız için önemli bir problemdir. Sözleşmeli öğretmenliğin zorluklarını tüm kamuoyu yakından bilmektedir. Eşlerin birbirinden ayrıldığı, çocukların anne babalarına özlem duyduğu, özlük ve ekonomik haklar açısından sorunlu olan sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına son verilmesi gerekmektedir. Bu noktada asıl olan, sadece kadrolu olarak öğretmen istihdam etmektir.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, yönetici mülakatlarında güvenlik soruşturması temiz olan adaylara mülakat puanı olarak yazılı sınav puanının verileceğini söylemişti. Sözlü sınav sonuçlarına baktığımızda, Bakan Selçuk’un sözünde durduğunu görüyor ve kendisine teşekkür ediyoruz. Ancak konuyla ilgili mevzuatta bir düzenleme yapılması zorunludur. Yapılması gereken yasal düzenleme bellidir: Torpilin öncelendiği, yandaşların kayırıldığı, hak etmeyenlerin makamlara getirildiği, sendikaya, ideolojiye, siyasi tercihlere bakılarak yapılan yönetici atamalarının sebebi olan mülakat ivedilikle kaldırılmalı, görevlendirmeler sadece yazılı sınav sonucuna göre yapılmalıdır. Ayrıca MEB teşkilatının tüm hücrelerine kadar arındırılmaya ihtiyacı vardır. Bu minvalde Bakanlığın; sendika, vakıf, cemiyet görünümlü çetelerden, kendisini neredeyse Bakan yerine koyarak, talimatlar yağdıran, kafasına göre iş yapan yandaşlardan temizlenmesi çok önemlidir. Unutulmamalıdır ki; hakkaniyetli atamalar yapılırsa okullarımız, kurumlarımız şeffaf yönetilir; başarı ve verim sağlanır.
Eğitimde şiddet her geçen gün daha da büyüyen ve engelleyemediğimiz bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Öğretmenlerin yıllar içinde toplumdaki statülerini kaybetmesiyle artış gösteren şiddet olaylarına her fırsatta dikkat çeksek de ne yazık ki hala bir önlem alınmamıştır. Milli Eğitim Bakanlığı eğitim çalışanlarının kaybettikleri itibarlarını geri kazandırmak için çalışma başlatmalı, siyasiler, söylemlerinde eğitim çalışanlarını tahkir eden değil, yücelten bir dil kullanmalı, kamu spotlarında eğitimcilerin öğrencilerimiz, geleceğimiz için önemi anlatılmalıdır. Ayrıca Türk Ceza Kanunu’nda eğitim çalışanlarına yönelik şiddet ayrı bir suç tipi olarak düzenlenmeli, eğitimcilere yönelik “Şiddeti Önleme Kanunu” çıkarılmalı, eğitim çalışanlarının güvenlik içinde çalışması yasal koruma altına alınmalıdır. 
Okullaşma oranları MEB istatistiklerine göre 2017-2018 eğitim-öğretim yılında okul öncesinde 5 yaş grubunda yüzde 66,88, ilkokulda yüzde 91,54, ortaokulda yüzde 94,47, ortaöğretimde ise yüzde 83,58’dir. İlkokulda okullaşma oranlarında 2013-2014 eğitim-öğretim yılına göre ciddi bir azalma vardır. 2013-2014 eğitim-öğretim yılında ilkokulda okullaşma oranı yüzde 99,57 iken, devam eden yıllarda düşüş göstermiştir. Ülkemizin eğitimde öncelikli hedeflerinden birisi okullaşma oranlarını yüzde 100 düzeyine ulaştırmak olmalıdır. Bu bağlamda derslik açığı da giderilmelidir.
Zorunlu Hizmet Tazminatı uygulaması mutlaka hayata geçirilmelidir. Vizyon Belgesi’nde de yer alan bu uygulama ile birlikte mahrumiyet bölgelerindeki öğretmen açığı kapatılabileceği gibi, öğretmenlerimizin o bölgelerde gönüllü olarak çalışmalarını da sağlayabiliriz. Bu uygulama hayata geçirilince sözleşmeli öğretmen istihdamına da gerek kalmayacaktır. 
Eğitim öğretim ödeneği tüm eğitim çalışanlarına ödenmelidir. Zira eğitim, tüm çalışanların ortak ürünüdür. Öğretmen, Hizmetli, memur, aşçı, kaloriferci, teknisyen veya şoför fark etmez. Bunlardan herhangi birinin eksikliği sistemi sekteye uğratacaktır. Bu gerçek göz önüne alınarak eğitim öğretim ödeneği tüm çalışanlara ödenmelidir.
Ek gösterge, Sayın Cumhurbaşkanı’nın sözüne karşın 1 yılı aşkın süredir hayata geçirilmemiştir. Son olarak Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nda da 3600 ek gösterge artışları görüşmeye açılmamıştır. Sendika olarak konuyla ilgili çalışmaların bir an önce TBMM gündemine getirilmesini, ayrıca tüm kamu çalışanlarının ek göstergelerinin güncellenerek, ek göstergeden yararlanamayan yardımcı hizmetler grubunun da ek göstergeden yararlandırılmasını talep etmekteyiz.
Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun yeni eğitim-öğretim yılında hayata geçirilmesi en büyük beklentilerimizdendir. Öğretmenlerin 657 sayılı DMK’dan doğan iş güvencesi ile kazanılmış haklarını geriye götürmeyecek bir kanunun kamuoyuna açıklanması eğitimimizin geleceği açısından büyük öneme sahiptir. Öğretmenliğin mesleki statüsü sağlam bir zemine kavuşturulmalı, öğretmenlik herkesin “Ben de yapabilirim” diyebileceği bir meslek olmaktan çıkarılmalıdır. Sözleşmeli öğretmenliğin kaldırılması, mahrumiyet bölgelerinde görev yapanlara teşvik uygulaması getirilmesi, eğitim çalışanlarına yönelik şiddet ile ilgili tedbir alınması, öğretmen atamalarında uygulanan mülakatın kaldırılması kanunda mutlaka yer almalıdır. Ayrıca kanunda kariyer basamaklarına yer verilmeli, sınav olmaksızın 10 yılını dolduran öğretmenlere uzman, 20 yılını dolduran öğretmenlere başöğretmen unvanı verilmelidir.
Tüm bu genel tespitlerin yanı sıra ilimizdeki uygulamaları da değerlendirmek gerekir. Bu nokta da açıkça şunu söyleyebiliriz ki; Trabzon Milli Eğitiminin uygulamalarında şeffaflık yoktur. Kişiye adamına göre uygulama vardır. Kişilerin kendini tanımlama biçimlerine, (sendika, siyaset, cemaat, …) göre uygulama vardır. Uygulamalar adalet duygusundan yoksundur. 5442 sayılı kanun son dönemde adam kayırmak için kullanılan bir araç halini almıştır. Başarı belgelerinin verilmesinde hakkaniyet uygulanmamaktadır. Liyakat ilkesi göz ardı edilmiş, şeffaflık ve denetlenebilir yönetim ilkeleri uygulanmamaktadır. Pek çok bilgi edinme başvurusu sonuçsuz bırakılmıştır. Normlar hiyerarşisine uyulmamaktadır. İhtiyaca göre personel yerine personele göre ihtiyaç oluşturulmaktadır. Bu gün İl Milli Eğitim Müdürlüğünde üst yönetici kademeleri belirlenen norm sayılarının oldukça üzerindedir. Böylece belli yerlerde makamlar boşaltılmakta, buralara yapılan görevlendirmelerle kamu zarara uğratılmaktadır. Bu uygulamalar eğitim çalışanlarının devlete olan güvenini ve adalet duygusunu sarsmaktadır. Bu konularda Sayın Valimiz ile bir görüşme yapılmış, hazırladığımız bir rapor en kısa sürede kendisine iletilecektir. Ayrıca Trabzon’daki hukuksuz uygulamalar bakanlığa bildirilmiş ve bu konularda yakın takibimiz devam etmektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle yeni eğitim öğretim yılının hayırlı olmasını dileriz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.


13.09.2019
Coşkun DİLBER
Şube Başkanı