Çok hatıralarımız var, çok kutlu yol arkadaşlığımız… 
Bir şiirimde demiştim ki: 
“Zalimdir hatıralar, en mutlusu en zalim…” 
Tam oradayım işte… 

Derdik hep onunla: “Aşkla Hakk’a gitmek…” ta yürekten derdik… 
“Birlikte aşkla Hakk’a… Halkı da alalım yanımıza… Bizim halkımız da kutludur, cahili bile güzeldir, ariftir halkımızın… ” 
Olsun, alalım derdik de, yanımızda yer kalmayabilir, epey dostumuz var, onları ardımıza alalım… Sanatkârlar öncüdür haki koşalım o zaman… Evet, böylece birlikte koşalım, derdik… 
 
GÜLDÜKÇE GÜZELLEŞEN ADAM
Bilirsiniz ki onun gülmesi çok güzeldi. Güldükçe bu kadar güzelleşen başka birini görmedim… 
Gülerdi de tebessümden biraz öteydi gülmesi… Ben onun kahkaha ile güldüğünü de hiç hatırlamam… Hele gevrek kahkaha atanlar, onlara çok kızardı… “Ne oldu uy, dünyayı mı fethettin” derdi. 
Sonra da, “gülmenin de bir edebi vardır,” diye eklerdi. 
Dedem demişti: “Evladım, bir insan gülerken güzelleşiyorsa onun kalbi güzeldir, ona güven…” 
Bu benim hep şiarım olmuştu. Hiç de yanılmadım. Harun’da bu söz çok daha güzel oturmuştu. 

Dostluğumuz çok derinleşti. 
İlk tanışmamız Karadeniz Gazetesinde olmuştu. Karikatür köşesini yapıyorlardı. 
Çok kibar ve çok güzel konuşuyordu. 
“Kalpleri birbirine ısıtan ancak Allah’tır,” ayeti burada tezahür etti diye düşünürüm. 
Kısa zamanda samimi olduk. 
Bir gün Akçaabat’a davet etti… Köfte yiyorduk. 
O Trabzon’un tanınmakta olan bir karikatüristi, ben de bir şairi idim. 
Köfteler bitti ama çaylar bitmedi, hele sohbet çok koyulaştı. 
Dedim ki ona: Yav, Harun sen kelimeleri çok güzel seçiyorsun, çok ikna edici konuşuyorsun. Tamam, sen karikatüristsin ama senden iyi bir şair de olur.” 
O güzel tebessümünün ardından, “yahu, karikatüristiz işte, orada bile 

kendimizi ispat etmemişken bir de şiir… Yok yok, yapma beni yoldan çıkarma…” 
Ben boş durur muyum, bir cevher görmüştüm, bastırdıkça bastırdım… 
Dayanamadı… “aslında çok uzak da değilim… Aklıma geldikçe bir şeyler de karalamıyor değilim…” dedi.
Buna çok sevinmiştim. “işte bu,” diye haykırdım… “Mutlaka görmek istiyorum,” dedim… 
ÇALIŞTIĞI YERE BASKIN YAPTIM..
OKU ŞİİRİ HADİ!
O çok aldırmıyordu da ben ani bir baskın yaptım. 
Çalıştığı daireye gittim, Müdürdü, havası da vardı. Ayrıca orada da çok sevildiğini gözlemledim. Daha çok memnun olmuştum. 
Şiirler, dedim… onlar için geldim, dedim… 
Önce göstermek istemedi… Ona ben bir şiirimi okudum… Hadi sıra sende, dedim… 
Bunun üzerine hiç göstermem, dedi… 
Darılarak kalkıyor numarası yaptım… Yedi mi bilmem ama yelkenleri indirdi. 
O halde bile beş şiirini okuduk…  
Düşündüğümde haklıymışım… 
Şiirleri güzeldi… 
O şiirleriyle dahi, “ben şairim” diyen birçok kişiyi cebinden çıkarırdı… 
Şiiri biliyordu. O zamandan sonra çok güzel şiir sohbetlerimiz oldu. 
O günlerde Ordu’da bir “Şiir etkinliği” yapılacaktı. 
İlk anlarda kabul etmedi, direndi ama sonra yine o darılma numaralarımı yedi gibi… 
Birkaç arkadaşla gittik. Şiirini okudu, Türkiye’nin birçok yerinden gelen şairlerin onu alkışlaması ondaki şairliği tamamen su yüzüne çıkarmış oldu.  

USTA BİR KARİKATÜRİST 
HARUN
Artık Harun Yavruoğlu, iyi bir karikatürist ve şairdi. 
Trabzon dahil birçok şiir şöleninde beraber olduk. 
Çok güzel etkinliklere, sohbetlere, konferanslara katıldık. Her gittiğimiz yerde sevilen bir sanatkâr olarak ağırlığını koydu. 
O da bana, sen de gazetede yazmalısın, dedi. 
O yıllarda ben zaten, Ortadoğu Gazetesinde yazıyordum. Onu söyledim, çok memnun oldu. 
“Karadeniz Gazetemizde de yaz,” dedi. Hatta bana bu baskıya Yusuf Turgut’la yaptı. 
Yusuf, öğrencim sayılırdı, iyi bir dostumdu da… İkisini de kıramazdım. 
O andan sonra yazmaya başladım…  

ARTIK AYRILMAZ İKİLİYDİK… 
Ayrılmaz, üçlü, dörtlü, beşli kafadarlar olarak güzel bir ekip kurmuştuk… 
İki İsmail: Topal ve Fandaklı… Hayati Ayçiçek… Haydar Çoruhlu… İki Sebahattin: Saruhan ve Köroğlu… 
Gümüşhane’den Talat Ülker, Kahramanmaraş’tan Celalettin Kurt, 

Ankara’dan Adem Konan… Daha birçok arkadaşımızla fırsat buldukça buluşup sanat adına kıyasıya tartışmalar- sohbetler yaptık. 

Sonrası: Yine ben onlara ihanet ettim. (Bu Harun’un ifadesiydi.) İstanbul’a taşınmak zorunda kaldım. 
Yine de yılda birçok kez Trabzon’a gidip kaldığımız yerden sanat sohbetlerine hep devam ettik… Gençler katıldı aramıza, güzel sanatkârlar da yetiştirdik… 
O başarırdı: Bu arada Taka’da çok iyi bir gazeteci de olmuştu.
İki kere benimle röportaj yaptı. Taka Gazetesinin tam sayfasını iki kez bana ayırmıştı. 

GÜMÜŞHANE ANILARIMIZ VARDIR
Eski zamandı: Talat, davet etmişti… 
Gümüşhane Şiir Şölenine gidiyorduk. Şehre girdik, trafik çok sıkışmış gibi Harun, otopark sormaya başladı.
“Tüm yol kenarları otoparktır” dedim kızdı. Birine sordu, o da tarif etti. Arabayı o kullanıyordu. Tarife uydu gitti, belediye otobüslerinin garajına ulaşmıştık… Hepimiz güldük, tabii ki o da… 
İlla da sordu, Talat’da: “Burada otopark mı olur?. Her yer otopark zaten…” Dönüş yolunda Harun’u çok kızdırmaya çalışmıştık. O hep güldü, biz kızdık... 

İstanbul’a gelmişti. Tüm arkadaşları topladım… Sohbet koyulaşmıştı, sabah güneşi doğmak üzereydi. Artık, yatım uyuyun, dedim. 
“Bu kadar dostun olduğu yerde uyku ertelenmeli,” dedi, sohbetimiz nerede ise yirmi dört saatten fazla sürdü. 
Birçok etkinliğe birlikte katılmanın mutluluğunu hep yaşadık… 
Adam karikatürist… Milli muhalefet yani… Kırmadan dökmeden öyle tartışırdı ki, o kızmazdı ama beni kızdırırdı… Ancak bu bir dakika bile sürmezdi bende… 
Kızılacak bir adam değildi. Güvenilerek yan yana arslanlar gibi yürünecek yiğit bir adamdı. 

ÇOK ERKEN OLDU ÇOK
Her ölüm erkendir lakin bu kadim dostunkisi çok erken oldu… 
Allah biliyor ya: Böyle olacağını bilseydik şartları zorlar daha çok zaman ayırır, çok sohbetler yapardık… 

Şiirde çok iyi bir yere geldi. 
Karikatürde ise zirve yaptı… Uluslararası üne kavuştu. Paris’te sergi açtı… 
Yunanistan’a davet edilmişti. Nasip olmadı… 
 
Yüce YAR hep bizimledir kıymetli dost… “Ölümüm düğün günümdür,” diyen Mevlana’nın torunlarıyız… Biz hep söylerdik: “Ölümümüz düğün günümüzdür, Allah’a: yâre gidiyoruz… Yâre şölenle gidilir... Ardımızda kalan böyle davransın…” Sen önderimiz oldun… Oradaki yücelerimize selam söyle… Bilirim ki: “Allah yar ve yardımcındır… Ne diyeyim: 

“Nurlar içinde uyu…” Çok sevilensin…. Sevdiklerine sabırlar diliyorum… Can dostum, ŞAİRDAŞIM… 

HASRETİ BÜYÜK GARDAŞ
Bu bir Hakk’a gidiş de hasreti büyük gardaş  
İçim öyle yangın ki dehşeti büyük gardaş  
Tamam: Hak vakî oldu, sonsuzluk baki oldu 
Ömrümüz hâkî oldu, uzleti büyük gardaş… 

Anladım ki: Bir can-dostu uğurlamak ebede, hiç de kolay olmuyor. 
Boşluk büyüyor da sonsuza doğru, mümkün değil, dolmuyor. 
Delikanlı bir duruş sergiledi ömrünce… 
Düşleri bitimsizdi, idealleri yüce… 
Böyle yaşayan bir kalp Hakk’a aşk ile gider. 
Bizdeki bu yangınlar özlem içinde keder… 
Biliriz ki bu yaşanmışlık ancak Hakk’ın yanıdır. 
Ve iyilik sancağı Harun’un vatanıdır…  

Bu ikilini sohbetleri saatler sürerdi. Hatta gece yarılarını aşar ve sabah dek. Dostluklarını ı en güzel anlatan fotoğraf bu. Gündoğdu elini yastık yapmış ve  Harun Yavruoğlu uzanmış.