Türkiye’nin dört bir yanından itiraz seslerinin yükseldiği, halkın itiraz dilekçelerini Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerine ilettiği bir süreçte bizler de Trabzon’dan bu itiraza ortak olduk.
Kanal İstanbul Projesi tıpkı 3. Havalimanı, 3. köprü gibi son 20 yıllık dönemin kentsel ranta dayalı, doğa değerlerini tahrip eden, halkın değil sermaye çevrelerinin yararlarını önceleyen bir politikanın sonucudur.  Ülke ekonomisini adeta betona bağımlı hale getirenler doğa düşmanlığı yaparak kamu kaynaklarını heba etmektedir.
İstanbul, Trakya, Marmara ve Karadeniz için coğrafi, ekolojik, ekonomik, sosyolojik, kültürel bir yıkıma sebep olacak bu projeye itiraz ediyoruz çünkü;
Kanal İstanbul, bir ekolojik yıkım projesidir. Bu proje gerçekleşirse İstanbul’un önemli su kaynaklarından biri olan Sazlıdere Barajı yok olacak, Durusu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. İstanbul’un yaşam desteği, oksijen deposu Kuzey Ormanları’nın bir parçası daha yok olacak, doğal yaşam alanları ve ekosistem zarar görecektir. Denizbilimcilerin verilerine göre Marmara Denizi daha da kirlenecektir. Bölgede kaderine terkedilmiş arkeolojik ve doğal sit alanları, koruma alanları, ortadan kalkacaktır. Tarım ve mera alanları yok olacaktır.Verimli tarım arazisinin yok olmasına bununla birlikte geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlayan yöre halkının hem yaşam alanlarını hem de geçim kaynaklarını kaybetmesine sebep olacak.
Kanal İstanbul bir ekonomik rant projesidir.  Bu bir emlak ve rant projesidir. Kanal güzergahı henüz netleşmemişken bile projenin yapılması planlanan bölgede büyük arazi el değiştirme hareketleri yaşanmıştır. ÇED raporunun gelirler kısmında proje gelirlerinin ilk maddesinde “gayrimenkul gelirleri” gösterilmektedir. Kanal İstanbul’a milyarlar harcamayı düşünen hükümet 2020 yılı için asgari ücrete günlük 10 lira zam yapmayı hak görmüştür. Oysa bu projenin kaynağı büyük oranda işçiden alınan vergilerle karşılanacaktır. Bedeli emekçilere ödettirilecektir. Kanal İstanbul, şirketleri kurtarma projesidir.
Kanal projesi İstanbul halkının ihtiyaçları ve sorunları gözetilmeden tasarlanan bir projedir. Proje, depreme hala hazır olmayan İstanbul’da üç aktif fay hattının geçtiği bölgeye nüfus ve yapılaşma baskısı yaparak afet riskini arttırmaktadır. Deprem hazırlığına harcanmayan kaynakların, Kanal İstanbul’a harcanması planlanmaktadır. Kanalla birlikte planlanan köprülerle trafik sorunu katmerlenecektir. Tıpkı bir diğer iktidar projesi 3. Havalimanı’nda olduğu gibi bölge halkının geçim kaynakları, tarım ve hayvancılık ortadan kalkacak, kanal hattı boyunca yaşayan büyük bir nüfus yerinden edilecektir. Kazı çalışmalarında çıkan harfiyat ve taşıma süreci İstanbul halkı için ciddi bir sağlık sorunu yaratacaktır. Dahası bu proje İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne de büyük bir maddi yük yüklemektedir. 
Kanal İstanbul, “boğaz” meselesidir. İktidar, Kanal İstanbul’u savunmak için “Boğaz trafiğini rahatlatacağını, kaza tehlikesini azaltacağını” söylüyor. Oysa gerçekte boğazda trafik ve kaza oranı istikrarlı biçimde azalıyor, tanker geçişleri boru hatları nedeniyle düşüyor. Geriye “askeri maceralar”, emperyalistlerle pazarlıklar kalıyor. Kanal İstanbul ile iktidar Montrö Sözleşmesi dışında bir alternatif su yolu yaratarak sözleşme ile savaş gemilerine uygulanan sınırlamaların kalkıp kalkmayacağına dair bir tartışmayı da yeniden gündeme sokmuştur. Dış politikaya dair her adımı yeni bir kriz ve başarısızlıkla sonuçlanan iktidarın Karadeniz’in bir savaş denizine dönmesini koz olarak ortaya koyması yeni sorunların kapıyı çaldığını göstermektedir.
Kanal İstanbul’un Karadeniz ve iklim üzerindeki etkisi de oldukça fazladır. Kara üzerinde açılacak yeni güzergah ile komşu denizlerin ve özellikle Karadeniz’in ekosistemi çok kısa bir vade de bile zarar görecektir. 
Ya kanal ya memleket!
Bizler Karadeniz’de Trabzon’da yıllardır yaşayanlar olarak doğaya yapılan müdahalelerin en yakıcı ve yıkıcı etkisini yakından hissedenleriz. Yeşil yol, HES’ler, ormanlık alanların yakılıp ranta açılması ile birlikte değişen iklim ve ekosistem bugün Karadeniz’in yapısını değiştirmektedir. O yüzden biliyoruz ki doğaya yapılan her rantçı müdahale nerede olursa olsun memlekete müdahaledir. 
Ya kanal ya memleket diyerek bugün bir araya geldik ve dilekçelerimizi vereceğiz ama memleketin dört bir köşesinde başlamış ve bitmeyecek olan bu haklı itirazı bizler de sürdürmeye devam edeceğiz. 
İşte bu yüzden bir kez daha söylemekte fayda var; Kanal İstanbul’u yaptırmayacağız!