Yaygın olarak başvurulan bu yöntem üzülerek vurgulamalıyım ki günümüzde mevcut siyasetin ve siyasi partilerin genel geçer yöntemi haline gelmiş durumda.
Kamuoyu önünde partiyi temsil eden kimi kişilerin tavırlarını, kararlarını, durumlarını anlamak için hepimiz çoğu kez zorlanıyoruz.
Çözüm (çözülme) süreci bunun hazin örneklerinden biriydi.
Arka kapı diplomasisi işledi, allaya pullaya pkk ve birleşenleri Devlet ile muhattap yapıldı.
Akp'nin kuruluş süreci ve Rahmetli Erbakan hocanın, Rahmetli Bülent Ecevit'in yaşadığı süreçler..
Çok ayrıntıya girmeden günümüz siyasetinde alınan, alınmak istenen kararları, sahnede olan veya sahneye itilen aktörleri analiz etmek için  geçmişe atıf yaparak bugünü anlamaya çalışıyorum.
Dün yine bu diplomasinin işletilmesiyle bu millete kabul ettirilen bir sistem ve bu sistem sayesinde malesef yine kazanan duruma sokulan Hdp'den ülke siyaseti nasıl kurtarılır diye kafa yormak gerektiğini düşünüyorum.
Ancak görüyorum ki partiler için arka kapı diplomasisi canlı ve etkin.
Daha halk tabiriyle anlatırsak, partilerin ön kapılarından girip çıkanların politika, yön, yol belirlediğine dair endişelerimiz var.
Sanki arka kapılardan girip çıkanlar, telkinden öte talimat ile, belki oradan kamufle ettiği bazı isimleri içeri sokarak partileri yönetiyorlar.
İlk fırsatta Cumhuriyet ile, kurucu iradenin Anayasaya yansıması olan ilk 4 madde ile ilgili partilerin sorun ortaya koyması haliyle " kim yönetiyor bu partileri, kim kuruyor, kurduruyor" diye sormamıza sebep oluyor.
Ülkeyi kurtarmak vaadiyle ortaya çıkan, açılan kimi partilerin, isimlerin bugünlerde Hdp güzellemesi yapıyor olmaları, Hdp'yi meşrulaştırmak istemeleri umarım milletimizin kahir ekseriyetle gördüğü, endişe duyduğu bir durumdur..
Bizim gördüğümüz, bildiğimiz, tanıdığımız isimlerin bu konularda hassasiyeti malum, malum olmalı…
Milli duruşu ve siyasette olma nedeninin merkezinde " millet memleket" olan isimlerin de partilerinde sorun yaşaması, kolayca önlerinin kesilmesi, ilk fırsatta kızağa çekilmeleri, ihraç edilmeleri, disiplin sorunu yaşamaları ülke siyasetinin seceresi konusunda bizi endişelendiriyor.
Siyaset, millet memleket adına yapılan, kişisel beklentilerden uzak, ikbal ve istikbal kaygısı gütmeden yürütülen bir sivil toplum faaliyeti değil mi?
Biz mi yanlış biliyoruz!
Birileri siyaseti, şahsi hırsları olan bu sayede yönetilebilirliği yüksek olan, irade yoksunu kişilerin eline teslim ederek, istedikleri gibi ülkeyi yönetecekleri bir alan olarak mı görüyor?
Bu birileri partilere arka kapılardan mı girip çıkıyor?
Resmi kanallar haricinde gayriresmi bir takım hiyerarşiler var mı?
Şüphe duyuyoruz.
Onun için seçimi, oyu, kazanmayı bütün benliği, siyasetin merkezi yapan anlayışların "kullanışlı isimler", bir düşünürün tabiriyle " çok kullanışlı ahmaklar" yarattığını, talep ettiğini analizliyoruz.
Bu noktada daha öncede vurguladığım Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu, " millet iradesinin tecellisi" mantığıyla, milletin güçlü iradesinin temsili noktasına taşınmalı, bu minvalde düzenlenmelidir.
Partiler; liderlerin iradesinden, liderler de şüphe uyandıran diplomasilerin çemberinden, sarmalından kurtulmalı, kurtarılmalı…